Daha iyi yarınlara
Adalet, az sayıda insana havale edilemeyecek ve geçiştirilemeyecek kadar önemlidir. Örneğin hukukçulara kalsa şimdi hâla gün içi ödemeler dışındaki çek vadeleri geçersiz olacaktı. Zorda kalıp çekini ödeyemeyenler ve hileli iflasla değil, ekonomik krizlere yenik düşerek iflas eden esnaf, tüccar ve iş adamları hapiste yatıyor olacaktı. Bu durum “Burası Türkiye, her an her şey olabilir” diye çekinerek, iş kurmaya cesaret edemeyenleri temelli korkutacaktı.
Çeşitli iş ve meslek kollarıyla ilgili yasalar düzenlenirken bizatihi uygulamanın içinde olan kesimlerin görüşüne bundan daha çok yer verilse yasalarımız da bu kadar çok eleştiri almazdı. Bu konuda ilgili dernek ve oda başkanlarının görüşünü almak yetmiyor. Söz konusu işlerin içinde fiilen mücadele eden ve belli kriterleri taşıyan firmalara da danışılmalıdır.
Gıdalarımızdaki ZEHİRLİ TARIM İLACI kalıntıları sağlığımızı tehdit etmeye devam ediyor. GDO ve HORMON gibi şeylerin ne ölçüde zararlı olup olmadığı henüz tartışılıyor. Ama zehirli tarım ilaçlarının öldürücü ve süründürücü zararı kesin olarak, yıllardır biliniyor. O zehirlerin bazıları vücudumuzda birikim yapıyor ve vücudumuzu yıpratıyor. Bunlar uzun yıllar sonra bile tehlikeli hastalıklara yol açabiliyor.
Gelişmiş bir laboratuvarı olmasına rağmen Ticaret Borsamızda da, şehrimizde Tarım Bakanlığının akredite bir il laboratuvarı olmasına rağmen yaş sebze-meyve hallerinde ve pazar yerlerinde de tarım ilacı kalıntısıyla ilgili, etkin bir denetim yok. Dış ülkeler ilaçlı ürünlerimizi kabul etmiyor, geri çeviriyor. Bizde bunları satıştan men edecek kurumlar var ama etkin bir kontrol sistemi henüz yok. Canımızı yolda bulmuş gibiyiz, buna tıp ne yapsın. Kendimize acımıyorsak, çocuklarımıza acıyalım. Onların sağlığı bize emanettir.
Kış biraz şiddetli olunca ülkemizdeki yol, su, elektrik, internet, kanalizasyon gibi alt yapılar işlemez hale geliyor. Yaptığını iyi ve sağlam yapmak, dinimizin de emri ve bizim bu işleri yapan firmalarımız, yurt dışında dünyanın en iyi firmalarıyla yarışıyor.
Demek ki Türkiye’deki sistem bunu sağlamaya yetmiyor. Bu yüzden, yapılanlar hala “Kapıdan çıkana kadar sağlam” oluyor. 30-40 yıl önceki köşe yazılarında da bu eleştiriyi okuyorduk. Anlaşılan böyle gelmiş, böyle gidiyor.
Allah korusun, çok yakın bir zamanda ülkemiz, yabancı markaların istilasına uğrarsa sürpriz olmasın. Geçmişte Almanların, Konya Ovası’nda yaptığı basit köprüler bile hala çalışıyor. İstesek dışarda yaptığımız sağlam yapıları ülkemizde de yapabiliriz. Ama proje ve şartnameleri hazırlayanlardan işi yapanlara, malzeme seçiminden işin kontrol ve kabulünü yapanlara kadar herkesin bu şuuru kazanması, bunu istemesi, devletin de istetmesi gerekiyor.
Peygamberlerin öğrettiği şükür, sabır, merhamet, edep ve tevekkülü doğru öğrenen ve içselleştiren insan kötülük düşünmez, bunalıma düşmez, mutsuz ve huzursuz olmaz. Bunlar bizim aileden ve sosyal çevreden aldığımız geleneksel huy, ahlak, davranış eğitiminin bazı konu başlıklarıdır. Ama bu eğitimde uzun bir dönem boşluk oldu. Anne- baba, kendisi bu eğitimi çok yetersiz almışsa çocuğuna da o düzeyde verecektir. Bu eğitimi bir defaya mahsus, belli düzeyde herkese birden, devletimiz vermelidir. Batının bu konudaki eğitimi bize uymuyor. Psikolojik terapi, yoga ve benzeri şeyler insanımıza gerçek huzuru vermiyor. Bu günkü okul eğitimi insanımıza güzel ahlakı kazandırmıyor. Cezaların arttırılması ve diğer polisiye tedbirler de bu eksikten kaynaklanan suçları önlemede yetersiz. Özge Can Aslan kızımız için hepimiz çok üzüldük. Birgivi Hazretleri ne güzel söylemiş: “Kork, Allah’tan korkmayandan.”
İçinde Allah korkusu olmayan insanımız kalmasın. Başka Özge Canlarımız ölmesin.
Yarınlarınız hep daha iyi olsun. Allah’a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.