Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

Günümüz Türk Hikâyesi

Günümüz Türk Hikâyesi

Ağabeylik devrinin bittiği bir devirde mahfillerin de etkisinin dağıldığını söyleyebiliriz

Genç hikâyecilerin okumayla aralarının pek iyi olmaması hikâye eleştirisinin cılızlığına, toplumsal konulara uzak kalışa kapı aralıyor

Anlaşılması kolay vaka örgüsü, sıradan dil ve üslûp, okumayı canlı tutan heyecan ve şaşırtma yoksunluğu romanın temel özellikleri olmaya başladı

Modern anlamda ilk numunelerini Tanzimat Döneminde gördüğümüz roman ve hikâye türleri, ilk zamanlar iç içe ilerledi. Postmodernizmin her iki türe etkileri çok derin oldu, bu süreç devam ediyor zaten. Metinler arasılık başta olmak üzere kolaj, postiş, büyülü gerçekçilik vd. gibi yeni teknik ve denemeler geleneksel hikâye tarzımızı köklü değişikliklere uğrattı. Hoş, her ne kadar pek çok kavramın adı yeni tedavüle girmiş görünse de benzer nitelikleri haiz özelliklerle okur karşısına çıkmıştı, kurgu eserler.

Hikâyemiz bugün de yaşamaya devam ediyor, tür üzerinde konuşuluyor. Son olarak günümüz Türk hikâyesinin önemli isimleri Aykut Ertuğrul, Naime Erkovan, Emin Gürdamur, Hale Sert, Yunus Emre Özsaray’ın katılımıyla yapılan kapsamlı bir söyleşi Post Öykü ve Olağan Hikâye dergilerinde yayımlandı.

Edebi mahfiller, edebiyat atölyeleri, edebiyata ilgi, günümüz genç hikâyecilerinin gündemi gibi geniş bir yelpazede gerçekleşen söyleşi üzerinde düşünülmeye, tartışılmaya ve dersler çıkarmaya elverişli. Ben de kendi düşüncelerimi ana hatları, satır başlarıyla paylaşmak istiyorum…

Yazma atölyelerinden başlayayım… Atölyelere dair kanaatim başından beri hiç değişmedi. Yazma iştiyakını ayakta tutan, birlikteliğin verdiği motivasyonla devinim kazandıran, yazma sürecinde okumanın önemini hararetle vurgulayan, yazma hamuru kişide varsa bunu ortaya çıkaran etkinlikler bu çevreler. Sıfırdan bir yazar çıkarmktan ziyade kişide yazma hamurunun olup olmadığını ortaya çıkaran atölyelere devamın sürekliliğin de buna paralel ilerlediği kanaatindeyim. Bir hevesten ibaretse yazma isteği, atölyenin sona ermesiyle ya da yarısında sönüp gidiyor. Ağabeylik devrinin bittiği bir devirde mahfillerin de etkisinin dağıldığını söyleyebilirim.

Dergilere gönderilen hikâyeler, etkinliklere katılım, dergi ve kitap satın alma aksiyonlarını bir bütün olarak düşündüğümüzde kadınların kültür sanata, özelde hikâyeye ilgide erkekleri geçtiğini görüyoruz.

Bir başka tespit ise; genç hikâyecilerinin yazdıkları dergilerin diğer yazarlarını dahi okumadıkları, okumayla aralarının pek hoş olmadığı; neticede ortaya özgün ve türü tetikleyecek eleştiri, inceleme vs. yazıları ortaya koyamamaları… Yansıra konu çeşitliliği de okuma çoraklığından nasibini alıyor. Bireysel konular hakim mevzu yelpazesinde. Filistin, göç, Suriye, ekonomik durum vd. gibi toplumsal konulara uzak hikâyemiz.

Tefrikalar yoluyla hikâye ve romanların sevdirildiği gazete- edebiyat çağından dijitalleşen yeni çağa evrildik. Gazeteyle bağın kopması, hikâyeyi de toplumdan uzaklaştırdı bir bakıma. Dolayısıyla dergiler, hikâyecilerin sesi olma noktasında son derece önemli hale gelmeye başladı. Tabi süreçte geldiğimiz nokta hazin; dergilere ilgi de çok çok az artık!

2024 yılında yayınlanan 400 civarında hikâye kitabı yanında dijital mecra yayınları, sosyal medya paylaşımları ve dergilerde yayınlanan hikâyeleri göz önünde bulundurunca konu çeşitliliğinin de aynı şekilde renkli olmasını bekliyoruz ama sanırım hikâyemizin belli konularda takılıp kaldığını, özgün konular bulmada hikâyecilerimizin tembel davrandıklarını, bir kısmınınsa toplumsal konulardan bilerek uzak durduklarını müşahede ediyorum.

İdeolojik çerçeveye de bir parantez açmakta fayda var… Muhafazakâr dergilerde konu darlığı, karşı cenahta ise günümüz hayat tarzına yakın cıvıltılı yaşam zenginliği avantajı, birlik beraberlik ve sahip çıkma noktasında daha sıkı ve birlikte hareket ettikleri düşünceleri hep söylenegelir. Bunu anlamak için önyargıdan uzak bilinçli bir değerlendirmenin sonucunda içki, cinsel özgürlük, düşünce özgürlüğü, cinsiyet tercihlerine saygı gibi günümüzün cilalı kavramlarının tek boyutlu, dar pencereden ele alındığı seküler dünya öyküsü karşısında hayatın anlamı, sorumluluk bilinci, ruh zenginliği gibi çok daha geniş bir konu yelpazesinin sağ edebiyatçılarca doğru ve yeterli değerlendirildiğini düşünmüyorum. Kişisel kıskançlıklar, kendi türünde yazanları ele alınca değersizleşme takıntısı, karşı cepheye yaranma, dini duyarlığı yanlış zaviyelerden yansıtma gibi yanlışlar devam ettikçe hikâye iktidarının bugünkü gibi yanlı ve yanlış ellerde ve algılarla yürüyeceğini kestirmek güç değil.

Burada asıl mesele; iki cephenin ellerindeki malzemeyi ne derece etkili kullandıkları. LBGT, alkol, cinsel özgürlükler, kutsalı red seküler camiada ele alınmaya devam edecek. Müslüman hassasiyete sahip kalemlerin bu konuların sözcülüğünü yapmayacakları aşikâr. Durumu konu sınırsızlığı, zenginliği olarak anlamak hakikaten ciddi bir yanılgı. Hemen her hikâyede akole sarılma, alkol bağımlılığını farklı ve üstün gösterme atakları, aşk diye dünyevi yanılgıları göze sokma gayreti bir avantajı imlemez.

Sağ kesimin ilk gözden geçireceği kusur; kişileri tek boyutlu çizmekten vazgeçmesi, diğerlerinin düştüğü tuzağa düşmemek. Yani insanı hiç günah işlemeyen, hata yapmayan, sahicilikten uzak/yapay vd. bir birey görmekten vazgeçmek.

Sıfır risk!

Günün hangi saatlerinde, ne tür kitapların okunması gerektiği kişiye has tercihler barındırsa da beynin dinç ve tetikte olduğu saatlerde üzerinde epey mesai harcanması arzulanan, seviyesi yüksek okumaların, fiziki yorgunluklar ve meşguliyetler arasında daha hafif kitapların okunması kabul edilmiş bir gerçektir. Buna göre art arda okuduğum iki romanda da yazarların risk almadıklarını, anlaşılır olmaya titizlikle bağlı kaldıklarını, kurguda çetrefilli durumlardan, dil ve anlatımda hünerli cümleler kurmaktan imtina ettiklerini hissediyorum. Polisiye romanlara özgü sanılan ama her türden kurgu eserde okumayı kanlı canlı tutacak tesirli vaka örgüsü ve üslûba şahitlik edemiyorum artık. Neredeyse başladığı gibi biten, sos boyutunda ara fırça darbeleri, sınırlı kelime tercihleri, rutin anlatımla baş başayız sürekli.

Hangi romanlardan mı çıkardım bu hissiyatı. Tarık Tufan ve ÇokSatar Yazar Seray Şahiner’in son romanlarından!..

Batıda durum bizden farklı değil. Son zamanların çok satan yazarı Sally Roenney’in son romanı ‘İntermezzo’ da önceki romanları gibi düz, basit, bol tekrarlı ve vurgulu…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR