DEYİMLERİN DİLİ -2
Kaynana ne denli yumuşak huylu, iyi davranışlı olursa olsun, her hâli gelini tedirgin eder. Kaynana ne kadar iyi huylu, hoş görülü, dünya meleği olsa da bazı durumlarda gelini yine de onun varlığından rahatsız olur, huzursuzluk çıkarır.
Atalar der ya: “Kaynana pamuk ipliği olup raftan düşse gelinin başını yarar.” Diye… Ama bu deyim genelde geçimsiz gelinler için söylenir.
Büyük çıkar sağlanan yerden ufak tefek özveriler esirgenmemelidir. Bir işte büyük kazançların sağlanacağı bekleniyorsa, küçük ödünler, harcamalar ya da armağanlar verilerek menfaat sağlanabilir. Yani yine ata deyimiyle: “Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez.”
Allah korusun ama kaza, beklenmedik zamanda, birdenbire gelir. Olacağı bilinse önleyici tedbirler alınabilir. Gerekli önlemler alınmazsa, ne zaman, nerede ve nasıl olacağını bilmediğimiz ansızın kazalar olabilir.
Bunun için de atalar “Kaza geliyorum demez” dememişler mi? Zaten kazaların en büyük nedeni de dalgınlık… Böylesi durumlarda kazaya boyun eğilmelidir. Olup biteni değiştirmeye insanın gücü yetmediğine göre başka bir şey de yapılamaz.
Olmasa iyi ama yine de kazaya rıza gerek… Gerisi isyan olur… Karşılıksız hiçbir iş yapılmaz. Harcanan emek ve zamanın karşılığında mutlaka bir bedel ödenir. İnsanlara çalışmasının karşılığını vermeden iş yapmalarını beklemek mümkün değildir.
Bu yüzden biraz muzipçe “Kazan kaynamayan yerde maymun oynamaz” demişler ya… Sen dost kazanmanın yoluna bak, düşman kolay kazanılır. Anan bile sana düşman olacak bir kardeş doğurabilir.
Bu durumda çok gerçekçi bir deyim karşımıza gelir hemen: “Kazanırsan dost kazan, düşmanı anan da doğurur!” Gücüne karşı koyamadığımız kişiyi kendimizden üstün görmeli ve ona karşı hoşgörülü olmalıyız.
Çünkü onunla iyi geçinmenin tek yolu ona karşı anlayışlı, saygılı olmayı gerektirir. “Kıramadığın eli öp başına koy” demiş atalar ama yine de özellikle zorbalara karşı mücadele etmek kişilik gereğidir.
Değersiz kişiler kendilerini değerli ve en güzel şeye lâyık görürler.
İğrenç olanlar, durumlarına bakmazlar da iğrenilmeyecek şey ararlar. Bu nedenle: “Keçinin uyuzu, çeşmenin gözünden içer suyunu” diye boşuna dememişler. Kişi, elinden giden önemsiz, kusurlu bir
şeyi çok önemli, çok güzelmiş gibi anlatır.
Değersiz olduğuna inandığımız bir şeyi kaybettiğimizde ya da bulamadığımızda; daha önceden çok önemliymiş gibi değer kazanır ve çevresindekilere ne kadar değerli olduğu anlatılır. Yani “Kel ölür, sırma saçlı olur; kör ölür, badem gözlü olur” uzun lafın kısası…
Kötü sözü, kalp akçeyi kimse kabul etmez. Bunlar yine sahiplerine çevrilir. Söylenen kötü söz, kullanılmayan ya da geçmeyen para tekrar sahibine döner. Çünkü kullanılmayan para hiçbir işe yaramayacağı gibi, kötü sözü de kimse kabul edemeyeceği için karşılık vererek, sözünü iade eder.
“Kem söz, kalp (kem) akçe sahibinindir.” Diyerek böyle durumlarda susmayı tercih etmek bence en iyisi… Hani denir ya: “Söz gümüşse, sükût altındır.”
Selam ve muhabbetle…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.