Fatih’in babasını tanımalıyız
Maddî ve manevî hizmetleri ile örnek teşkil eden şahsiyetleri tanımak gerekir. İstanbul’un fethini hazırlıyan Sultan İkinci Murad, büyük bir sarsıntıdan yeni çıkmış olan devletin hükümdarı olduğu zaman çok gençti. İç ve dış gailelerle geçen hükümdarlık hayatı sonunda, sadece siyasi ve askeri bakımdan değil, medeniyet bakımından da yeniçağı açacak olan oğlu Sultan Mehmed'e mamur ve her türlü ilmi gelişmeye hazır bir ülke bıraktı. Murad Han, ince ruhlu, hassas, lütufkâr adil, merhametli olup sözüne sadık, cesur ve tedbir sahibi, kumanda kabiliyeti yüksek bir devlet adamıydı. On iki yaşında şehzade iken başlayan muharebe hayatı, vefatına kadar devam etti.
İlmi sohbetleri sever, âlimleri himaye eder ve onların ihtiyaçlarını karşılardı. Haftanın iki gününü ilim meclisinde sohbetle geçirirdi. Kendisinin de ilmi ve ibadeti çok; zühd, vera ve takvası pek fazlaydı.
Hemen bütün ömrünü gaza meydanlarında geçirdiği halde, imar işlerine ehemmiyet verip çok eser bıraktığı için “Ebü'l-Hayrât”(Hayrâtın babası) diye anıldı. Bursa, Edirne ve başka şehirlerde, yoksullar için imaret ve ulema için medrese yaptırdı. Edirne'de darülhadis ve buna gelir olarak Tahtakale Hamamı, Alacahamam ve Üç Şerefli Camiini yaptırıp, bunları birçok vakıflarla destekledi. Bursa'da Muradiye semtinde cami, medrese ve imaret yaptırdı. Edirne'de Ergene civarında bir köprü yaptırıp, Uzunköprü kasabasını kurdu. Selanik ve İpsala'da da camiler inşa ettirdi. Her yıl Kudüs, Halil-ür-Rahman, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere yoksulları için otuz beş bin altın gönderirdi. Ankara bölgesinde Balıkhisarı adlı büyük bir subaşılığın köylerini Mekke yoksullarına vakfetmişti.
Bulunduğu şehirde her yıl on bin altını kendi eliyle seyyidlere paylaştırırdı. Tebeasının hakkına ziyadesiyle riayet eder, kul hakkından pek sakınırdı. Babası Çelebi Sultan Mehmed Handan kalma, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere fakirlerine hediye gönderme âdetini devam ettirdi.
İlme ve âlimlere çok hürmet edip evliyaya izzet ve ikramda kusur etmediği için memleketi âlim ve evliya yurdu oldu. Herkesin duasını aldı, pek kıymetli eserlerin yazılmasına, tercüme edilip Türkçeye kazandırılmasına ve kıymetli ilim müesseselerinin inşâsına vesile oldu. Yazılan eserlerde açık bir dil kullanılmasını emrederek Türkçe yazmak hususunda titizlik gösterdi. Devrinde Osmanlı sarayı, âlim ve şâirlerin buluştuğu bir yer oldu. Büyük âlim Molla Yegan bile ona hac dönüşünde hediye olarak, Fatih'in hocası âlim Molla Gürani'yi getirmişti. Bu husus hiçbir milletin kültür tarihinde rastlanılmayan eşsiz bir hadise olup, ikinci Murad Hanın ilme verdiği değeri de gösterir. Osmanlı Devletinde devrinde en çok eser yazılan padişah olması bakımından dikkat çeker. Gerçekten onun devrinde pek çok eser yazılmış ve Osmanlı sarayı eserler hazinesi durumuna gelmiştir. Devrinde görülen geniş tabanlı bu kültür faaliyeti sonraki asırlara da temel teşkil etmiştir.
Batılıların ve yerli işbirlikçilerin Osmanlı Türklerini kötü gösterme çabaları, ecdadımızla irtibatımızı koparmak ve dolayısıyla şanlı milletimizi yok etmek amacını taşımaktadır. Allahü teâlâ doğru tarih bilgisi ve bilincine sahip eylesin.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.