Havanda Su Da Yok!
Dışından dost, içinden düşman olan bazı devletler, yıllarca bir konu üzerinde çalıştılar. Beynini yıkayıp, burun halkası takmayı başardıkları bazı gençlerimizi teşkilatlandırarak gerilla adıyla dağlara sürdüler. Onları, Güney Doğu Bölgemizde ayrı bir devlet kurmaya şartlandırmışlardı. Bu talep kurgulanmış, ne dediğini bilmez bir aklın eseriydi. Yani hiç tutarlı bir yanı yoktu. Aklı erenler bunu onlara anlatmak için yıllarca nefes tükettiler ama olmadı. Gençlerin gözü, kulağı, mühürlenmiş, akıllarını ve gözlerini kan bürümüştü. Çoğunluğu kendi vatandaşımız olan o mankurt yapılarak yoyulmuş gençler, kendi güvenlik güçlerimize de, kendilerine itaat etmeyen Kürt vatandaşlarımıza da kurşun sıkıyordu. Silahlarını o fitneci devletlerin peydahladığı karanlık güçler temin ediyordu.
Bunun çok yanlış olduğunu onlara kimse anlatamadı. Çünkü “Dinleyen anlatandan arif gerek” derler, dinleyende anlayacak irfan kalmamıştı. Düşmanlığa şartlandırılmış kafalar bozuk plak gibi hep aynı şeyleri söyleyip duruyordu. Bunu anlayabilecek durumda olan, az sayıdaki insanı da tehditle sindiriyorlardı. Bu şekilde birçok masum vatandaşımızın kanını döktüler.
Kahraman Türk Milletiyle baş edebileceklerini sandılar, yanıldıklarını anladılar.
Ama bu arada bazı kazanımlar da elde etmediler değil. Örneğin halka Türk-Kürt dedirtmeyi, böylece halkı, iki ayrı milletten bahsedermiş gibi konuşturmayı başardılar. Bazı yetkililerimiz dahi bunun zararını düşünemeden böyle konuşmayı seçti. Şimdi çoğumuz bunu böyle söylüyoruz ve Kürtlerle iki ayrı milletiz sanıyoruz. Onların üzerindeki o beyin yıkama sistemini kurup, onları uzaktan yöneten kurmay akıl, bunu başarmakla işin en önemli aşamasını geçmiş oldu.
Fitneyi bir bilim dalı kabul edip, sürekli geliştiren bazı dış ülkelerdeki o karanlık mihraklardır. Bunlar, bütün Türk vatandaşları anayasa ve kanunlar önünde eşit hak ve sorumluluklara sahip olduğu halde bir kısmına ezilmiş, horlanmış, dışlanmış, hakkı yenmiş veya kendileri bu toplumdan değilmiş gibi bölücü duygular aşılayabiliyorlar. Kendini Kürt sanan insanların büyük çoğunluğu kendi aslını araştırsa aslı Türkmen’dir. Bunu araştırmasına fırsat vermeden, kendini Kürt hissetmesini sağlayabiliyorlar. Ayrıca bütün diğer vatandaşlarımız gibi Kürtler de yurdun her yanına, bütün şehirlerine yerleşmiş, mal-mülk sahibi, iş-güç sahibi olmuşlardır. Bunun da ötesinde Müslüman ahali birbiriyle kız alıp, kız vermiş, hısım akraba olmuştur. Bu şekilde yurdun her yanına yerleşmiş Kürt kökenli vatandaşlarımızı bir bölgede toplayıp, ayrı bir devlet yapmaya hiç imkân yoktur. Fakat teröristler, bu kadar bariz bir saçmalığı bile anlayacak halde değillerdir. Girdikleri sokağın bir çıkmaz sokak olduğunu bile, yıllar sonra sokağın sonundaki duvara toslayınca anlayabildiler. Bunun üzerine demokratik özerklik gibi şeyler saçmalamaya başladılar. Şimdi de barış süreci, çözüm süreci gibi konular konuşuluyor.
Uyuyorlar, havanda su dövüyorlar diyeceğim ama havanda su da yok. Yıllardır boş havanı dövüyorlar. Bu ülkede kimse kimseyle küs falan değil. Biz küs müyüz ki barış süreci diye bir süreç olsun? Kör düğüm mü olmuşuz ki çözüm sürecine ihtiyacımız olsun? Bu ülkenin çocukları olarak yaklaşık bin yıldır buradayız ve omuz omuza nice badirelerden geçip geldik. Bu konu tamamen dış düşmanların tezgâhladığı bir fitnedir. Böyle bir şey olmuş olsa biz İzmir’de, İstanbul’da oturan Kürt kökenli vatandaşlarımıza ”Artık sizin ayrı devletiniz oldu, haydi siz oraya gidin” mi diyeceğiz? Hiç öyle şey olur mu? Öyleyse bu ne?
Benim birçok Kürt kökenli arkadaşım var. Yıllardır birbirimizi arar, sorarız. Hiçbirinin böyle bölücü fikirler taşıdığını sanmıyorum. Ahmet Türk’ün soyadı Türk olduğu gibi, soyadı Kürt olan da birçok Türkmen tanıyorum ben. Kürt soyadını seçerken bu aileler hiç tereddüt etmemişlerdir. Biz kardeşiz kardeşim, kardeş! Bu nedir ya hu? Teröristler bu saçma talepleri hangi akla sığdırıyorlar, aklım ermedi gitti… Allah’a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.