Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Hoca Ahmed Fakih Türbesi ve Manzumesi

Hoca Ahmed Fakih Türbesi ve Manzumesi

“Bu türbe, yüce şeyh, büyük âlim, bildikleriyle amel eden, Allah’ın emirlerine sımsıkı bağlı, faziletli, çok ibadet eden, her şeyi inceleyen, gariplerin hükümdarı, dervişlerin efendisi, doğunun ve batının kutbu olan Fakîh Ahmed’indir. Allah onun yattığı yeri nurlandırsın”

 

Türkiye Selçukluları Döneminin büyük ilim adamlarından Hoca Ahmet Fakih’in manzumesi, Konya’nın Meram İlçesi, Armağan Mahallesi’nde, Meram Yaka Yolu ve Hocafakıh Caddesi üzerinde 57 numarada kayıtlıdır. Hoca Fakih Camii, 1982’de tescilli yapılar arasına katılmıştır.

Manzume yüksek bir duvar ile çevrilmiş bir hazire içinde yer alır. Hazirenin kuzey duvarı daha özenli ve yüksek yapılmıştır. Hazire duvarı boyunca bir çeşme, emzikli sebil ve sarnıç sıralanmıştır. Hazireye bu duvarın ortasındaki üstünde Allah lafzı bulunan kapıdan girilir. Hazire içinde zaviye (cami), türbe ve yeni yapılmış hizmet binaları vardır. Kuzeydeki yüksek duvarın doğusundaki sivri kemerli, düz saçaklı çeşme, renkli kemer taşları ile XVI. Yüzyıl özellikleri taşır. Sebil ise bir Bizans lahdinin üzerine açılmış sevri kemerli bir pencereden ibarettir. Kemer üzerinde XIV. Yüzyıla ait bir mezar taşı parçası vardır. Bu sebil Önge tarafından XIII. yüzyıla tarihlendirilmiş ve emzikli sebil olarak tanımlanmıştır (Önge, 1982, 15-21; Önge, 1997, 66-67).

Duvarın batı ucundaki sarnıcın üst yapısı dikdörtgen planlı ve beşik çatılıdır. Ortasında bir kuyu bileziği vardır. Kuzeyi açık olan sarnıcın önünde ve üç duvarında su akıtmak için yalak ve açıklıklar mevcuttur. Büyük bir ihtimalle Selçuklu Devrine aittir. Konyalı bu üç su yapısının 1909 yılındaki etraflı onarımla bugünkü hâline kavuştuğunu belirtir (Konyalı, Konya Tarihi, 1964, 391).

Dikdörtgen planlı kırma çatılı zaviye binasına batıdan türbe bitişiktir. Bu yapıların çevresinde hazirede Karaman ve Osmanlı Dönemlerine ait mezar taşları bulunmaktadır. Zaviye, günümüzde cami olarak kullanılmaktadır. Selçuklu Devrinden onarıla onarıla günümüze gelmiştir. Cephesine yeni bir kısım, son cemaat mahalli, ilave edilmiştir. Batıdaki kare planlı türbeye zaviyenin içinden girilmektedir.

Devrinin önemli din ve ilim adamı Ahmet Fakih’in 1221 yılında öldüğü ve buraya gömüldüğü türbenin kapısı üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır.

 

HOCA FAKİH MESCİDİ VE TÜRBESİ

Türbe, Hoca Ahmed Camii’nin sağ tarafında ve camiye bitişiktir. Türbeye caminin içinden girilir. Avlu kapısından 14 m. içeride ve bir bahçenin ortasında yer alan mescidle türbenin mimari değeri yoktur. Mescidin son cemaat mahalli, dört âdi ağaç direk üzerine bindirilmiş ahşap örtülüdür; buraya harimden kıble duvarında olduğu gibi iki sıra halinde dört pencere açılır. Giriş kapısının söveleri beyaz, kemeri ise birbirine zıvana şeklinde geçirilmiş beyaz ve mor mermerlerden yapılmıştır. Küçük bir alana mescidin aslında türbe mahalli olduğu ve zâviye yıkıldıktan sonra bu şekle getirildiği sanılmaktadır. Atçeken, külliyenin, Anadolu Selçuklu devrinin büyük mutasavvıflarından Türkmen dervişi Ahmed Fakih Kutbüddîn’in şehrin dışına yaptırdığı zâviyesinin etrafında oluşmuş olduğunu belirtmektedir. Ayrıca 618 (1221) yılında vefat eden Ahmed Fakih Kutbüddîn adına aynı yıl Şeyh Aliman (Alaman) tarafından yaptırılmış olan türbe (Totaysalgır-1944, s. 33) batı yönünden mescide bitişiktir ve aralarından bir kapı bulunmaktadır. Bu kapının üstündeki Selçuklu sülüsü ile yazılmış dokuz satırlık Arapça kitâbesi vardır. Önceden mezar taşı olduğu sanılan kitabesindeki yazıların anlamı şöyle: “Allah, bu türbe, yüce şeyh, büyük âlim, bildikleriyle amel eden, Allah’ın emirlerine sımsıkı bağlı, faziletli, çok ibadet eden, her şeyi inceleyen, gariplerin hükümdarı, dervişlerin efendisi, doğunun ve batının kutbu olan Fakîh Ahmed’indir. Allah onun yattığı yeri nurlandırsın - 618”.

Kare planlı türbenin üzerini tuğla ile örülmüş, eteği mukarnaslı kubbe örter. Duvarlar moloz taştan yapılmış, dışarıdan muntazam kesme taşlarla kaplanmıştır; taban altıgen tuğla döşelidir. Osmanlılar zamanına ait tahrir ve şer’iyye sicil kayıtları, külliyenin zengin vakıfları olduğunu ve mütevelliler tarafından imamlarla diğer hizmetlilerin düzenli bir şekilde tayin edilerek hizmetin hiç aksatılmadığını göstermektedir.  Hoca Fakih Mescidi ve Türbesi, 1990 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından son zamanlarındaki şekline uygun olarak yenilenmiştir.

 

HOCA AHMED FAKİH’E ATFEDİLEN ESERLER

Hoca Ahmed Fakih’e atfedilen edebiyat dünyasında bazı eserler vardır. Bunların ilki olan Çarhnâme ile Fuat Köprülü, Hoca Ahmed Fakih’in ilk Türkçeci şâir olarak edebiyat dünyasına tanıtmıştır. Daha sonra da Mecdut Mansuroğlu tarafından şiir transkribe edilerek yayınlanmıştır. Hoca Ahmed Fakih’in, ona atfedilen Çarhnâme adlı şiirle çoğu kaynaklar 13. yüzyıl Türk edebiyatının ilk telsilcileri arasında geçmesi, Semih Tezcan’a göre, yanlıştır. 14. yüzyıl ortalarında Anadolu’da çıkan veba hastalığından, Ahmed Fakih’e ait Çarhnâme adlı eserde de bahsedildiği için Tezcan, Çarhnâme’nin en erken 1350’den sonra yazılmış olması gerektiğini belirterek Hoca Ahmed Fakih’in 14. yüzyıl şâirlerinden olduğunu kabul etmektedir. Osman Fikri Sertkaya’ya göre de Çarhnâme’nin şâiri Eflâkî’nin anlattığı Hoca Ahmed Fakih değildir.

Hoca Ahmed Fakih’e atfedilen bir diğer eser de Hasibe Mazıoğlu tarafından ilim âlemine duyurulmuş olan Kitâbü Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerife adlı eserdir. Konusu bir bölük arkadaşıyla hacca giden Ahmed Fakih’in bu gezi sırasında gördüğü Mekke, Medine, Kudüs, Şam gibi şehirleri ve oralarda ziyaret ettiği kutsal yerleri anlatır. Hoca Ahmed buralarda gördüğü yapıların kapı sayılarını, merdivenlerin kaç basamak olduğunu boylarını vs. ölçmüştür.

İncelediğimiz kaynaklarda yer alan bilgilere göre; Ahmed Fakih, “Anadolu’da, çoğu XIII. yüzyılda yaşamış bazı mutasavvıf ve şâirlerin taşıdıkları ortak ad ve mahlas”larına verilen bir isim olarak kaydediliyor. Neticede bu kaynaklarda birbirine karıştırılan beş ayrı kişiden söz edilmektedir. Bizi sevindiren taraf ise, bu beş Ahmed Fakih’den ekserisinin, değişik yer ve bölgelerden gelmiş olsalar da Selçuklu Konya’sında yaşadıklarının belirtilmiş olmalarıdır.

Bizi üzen tarafı ise, yaptığım incelemede, hazire içerisindeki mezar taşlarının her geçen sene bakımsızlıktan yok olup gitmeleri, bazılarının kırık vaziyette oldukları ve bazılarınında ayak ile baş taraflarıınn kırmızı beyaz bir naylon şeritli tutturulmuş vaziyette nahoş bir görüntü oluşturlarıdır. Ayrıca Ahmed Fakih’in türbesinde, sandukanın bulunduğu mahalin çok bakımsız vaziyette olması ve bir depo alarak kullanılması da bizi üzen diğer bir husus olarak dikkati çekmektedir.

 

-------------

KAYNAKÇA:

Haşim Karpuz, Konya Ansiklopedisi, 2012, c.1, s.71-72.

Osman F. Sertkaya, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1989, c.2, s.65-66-67.

Zeki Atçeken, İslâm Ansiklopedisi, 1989, c.18, s. 188-189.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Balkan (Tarih Yazıları) Arşivi
SON YAZILAR