LİYAKATIN KİLOSU KAÇ PARA
Son günlerin popüler konusu liyakat. TV’lerin tartışma programlarında Belediyelerde görevlendirilen elemanların liyakate bakılmaksızın eş, dost ve akrabalardan seçildiğine vurgu yapılıyor. Bu konuda yeni seçilen başkanlar eleştirilirken, özellikle de CHP'li başkanlara ayrı bir paragraf açılıyor. Herkes, başkanları liyakatsiz elemanlara görev vermekle suçlarken, başkanların ne kadar liyakat sahibi olduğunu hiç kimse düşünmüyor bile.
Başkanların, kendine yakın olanları işe almasını hiç de garip bulmuyorum. Tabii ki kendisini seçen insanlara minnet borcunu ödeyecek. Kim olsa aynısını yapar. Bu konuda yanlış olan, ehil olmayanı işe almaktır. Kim ki buna dikkat ermezse yanlış yapar. Belediyeler, başkanların çiftliği değil. “Liyakat” tabi ki çok önemli. İşi ehil olana vermek aynı zamanda dinimizin de emridir. Düşünün ki size emanet olarak verilen kurum sizin dükkanınız, iş yeriniz veya imalathaneniz olsa nasıl davranırsınız? Öyleyse alacağınız elemanı da aynı hassasiyetle seçmelisiniz.
Dikkat ederseniz bizim konuya bakışımız, olması gerekenden yana.
Peki o zaman işin tezahürü neden böyle olmuyor? Neden ehil olan değil de “elifi görse mertek sananlar" tercih ediliyor o zaman? Çünkü karar verici olanlar liyakat esasına göre seçilmedi ki. Liyakatin kilosu kaç para?
Belediye başkanlığının okulu yok. Belediye Başkanlığında tahsil de gerekmiyor. Zaten biz seçmenler de seçimi siyasi kriterlere göre yapınca ortaya traji-komik bir sürü olaylar çıkıyor.
Liyakat sahibi olanlar, konusunda uzman olan kişilerdir. O insanları aldatmak kolay değildir. Kendisine verilecek görevleri kılı kırk yararak yaparlar. Dolayısıyla yasalara uymayan işleri yaptırmak kolay değildir. Bu da siyasetçinin işine gelmez. Tabi sadece liyakatli olmak da yetmez. Liyakatli olmanın yanında onurlu da olunmalıdır.
Liyakat sahibi bir teknik eleman etkili bir meclis üyesine soruyor;
“Hani siz işi ehline verecektiniz? Okulu yeni bitirmiş çocuğu müdür yaptınız. Bana haksızlık yapmadınız mı?”
“Doğru sana haksızlık yaptık. Ama sen çok şey biliyorsun. Bizim isteklerimizi sana yaptırmamız zor. Biz siyasetçiler işimizi sorgulamadan yapacak elemanları tercih ederiz.”
Meclis üyesi ile teknik adamın diyaloğu gerçek hayattan alınmıştır. Hayalî değildir. Yani “Liyakatin kilosu kaç para” derken boşuna demiyorum.
Belediye Başkanlığı koltuğu nasıl bir koltuksa, o koltuğa oturanlar bir anda her konunun uzmanı oluyorlar.
Mesela bir başkan binadaki kolonun kaldırılmasını istiyor. İtiraz eden mühendise de “Siz dediğimi yapın. Hiçbir şey olmaz” diyebiliyor. Mimar olmadığı halde mimara yol gösteren (!) başkanlar, mühendis olmadığı halde kolona kaç tane kaçlık demir atılması gerektiğini tarif eden başkanlara, başkanlık bittikten sonra hâl-hatır bile sorulmuyor.
“Ekmeği ekmekçiye ver de, yarısını yerse yesin” diyen atalarımızın boş lafları yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.