MÜFREDAT HAFİFLETİLMESİ MÜJDE MİDİR?
Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Sn Doç. Dr. Yusuf Tekin müfredatın hafifletilebileceğini müjdelemiş. Öğrencilere müjde olabilir elbette ama ülke geleceğime müjde midir onu zaman gösterecek. Eğitimde ve kültürde istenilen yerde olmadığımızı bizzat Sn. Cumhurbaşkanımız Erdoğan kabul ettiğine göre iş konulan teşhise tedavi aramaya kalıyor, umarım geniş katılımlı çalışmalarla geleceğimize yönelik olumlu ve akılcı adımlar atılır.
Rahmetli anne ve babalarımızdan okul bitirme olgunluk sınavlarını dinlemişliğimiz var. Biz sadece ilkokulda okul bitirme sınavlarına girdik. İlk ve ortaöğretim yıllarımız öğretmenlerimizin mutlak hakimiyetlikleri olan yıllardı. Eğitim sisteminde cezalandırıcı uygulamalar vardı elbette. Dersi derste öğretmekti amaç. Orta öğretim sınavlarına da üniversite sınavlarına da okulda hazırlandık bizler. Sınava yarım dönem kala sahte raporla okulu kırıp dershanelere koşan nesil değildik. Her öğrenci değerliydi öğretmenlerimiz için. Müzik dersinde müzik, beden eğitimi dersinde beden eğitimi, resim dersinde resim eğitimi alırdık. Müfredatta ülkemizin deprem ülkesi olduğu gibi çok önemli bir konu yoktu ama dağların yükseklikleri, nehirlerin uzunlukları, ülkelerin birbiriyle yaptıkları ticaret miktarları, alıp sattıkları ürünler, tarihte antlaşmaların yılları ve maddeleri ezberimizdeydi. Müfredat eleştirilebilirdi belki ama üniversiteye geldiğimizde daha iyi anladık aldığımız derslerin bizleri hayata nasıl iyi hazırladığını. Tüm öğretmenlerimizi saygı ve sevgi; kaybettiklerimizi rahmetle anıyorum. Sadece öğretmenlerimiz değil; okul kantincisinden kapı görevlisine kadar herkes adeta eğitimin bir parçası; çocukluğumuz ve ilk gençlik dönemlerimizde mahalle büyüklerimizden komşulara, cami görevlileri, mahalle esnafına kadar hepsi hal ve gidişte bizi uyarma ve davranışlarımızı zaman zaman babamıza rapor etme yetkisine sahip bireylerdi. Öğretmenlerimize ve büyüklerimize saygısızlık en affedilmez kusurdu ebeveynlerimiz için.
Yıllar içinde öğretmenler çocuklarımızı uyarmaktan bile çekinir oldular. Veli baskısı sadece not vermelerde değil öğrencisine yan bakmada bile devreye girer oldu. Şişirilmiş veya veli telefonuyla yükseltilen notlar şaşırtıcı değil artık. Dersi derste değil, özel eğitim kurumlarında öğrenmek daha doğrusu test sorularıyla hayata hazırlanmak moda haline geldi. En büyük kötülüğü bence ilkokul öğretmenlerimizin düzeyini düşürmek ve öğretmenlik eğitimi almamış kişileri öğretmen olarak sisteme almakla yaptık. Kısa sürelerde hatta mektupla öğretmen yetiştirdik ülkemizde. Pederşahi dönemin evlatları; evlatşahi dönemin pederleri bizlerden daha zeki, bilgiye daha kolay ulaşabilen, dünyaya daha geniş perspektiften bakmayı bilen çocuklarımız dünya eğitim sıralamasında çok daha iyi yerlerde bulunmaları gerekirken kimsenin memnun olmadığı bir eğitim sıralamasındaysa bu gerçekten kurtulmak için; ülkemizin geleceği için sadece müfredat değil geniş katılımla çok daha iyi bir sistem kurmak zorundayız. Elbette iyi insan yetiştirmek en önemli hedefimiz olmalı.
Günümüzde üniversitelerimiz dünya sıralamalarında maalesef istenilenden uzak. Yüksek öğrenim kurumlarımız arasında ciddi kalite farkları mevcut. Ben Tıp eğitimine kısaca değinmek istiyorum. Pratiğe artık gereken yer verilmiyor. Usta-çırak ilişkisinin en önemli yılı intern hekimlik dönemi bugün Tıpta Uzmanlık Sınavına hazırlanma ile geçen dönem. 1972 yılında Genel Cerrahi eğitim süresi beş yıl, ilk yıl temel bilimler ve cerrahi araştırma kliniğinde rotasyon ve rotasyon sonu sınavlarla geçilen sistem varmış. (Prof. Dr. Zafer Öner-H.Ü) Hocamız kitabında hocasının “Eğer mümkünse hastana iğne acısını bile hissettirme” ve “acemiye iş yaptıracaksan sakın başından ayrılma” sözünü paylaşmış. Şehir hastaneleri, modern tıbbi cihazlarla donatılan birimler, hekim ve ilaca kolay ulaşma güzel elbette de konu insan sağlığı olunca yetişen ve yetiştirenin niteliği de geliştirilmeli. Saygı ile.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.