MUHSİN YAZICIOĞLU VE MUKADDES DÂVÂSI (14)
Muhsin Yazıcıoğlu, siyasetçi, gençlik lideri, yardımsever, adaletli, diğerkâm, sevgi pınarı, paylaşmasını seven, merhametli ve daha sayamadığım pek çok özelliğinin yanında yazar ve şâir özelliği de vardı.
O sadece kendisine, arkadaşlarına, Anadolu insanına değil zalime de adalet isteyen bir özelliğe sahip bir insandı. Mamak’ta bir solcuya yapılan işkencelere dayanamayarak müdahale etmiş, bunu gören zalim işkenceciler; “o zaman gel, sen onun yerine geç” demeleri üzerine onun yerine sabahtan akşama kadar dayak yediğini, cezaevinden çıktıktan sonra dava arkadaşlarına anlattığını Üzeyir Tunç Bey’in hatıralarından dinlemiştim.
***
Yazıcıoğlu’nu, dergi ve gazetelere verdiği röportaj, söyleşi ve makalelerinin yanı sıra ekseriyeti Mamak Askeri Cezaevi’nde yazdığı şiirleriyle de biliniyor. Üşüyorum şiirini 2005 yılında Sentez Müzik’in çıkardığı “Gül Kurusu – Üşüyorum” adlı kasette kendi sesinden okumuştu. O zamanlar pek dikkat çekmemişti. Ancak şehadet şerbetini içtiği o elim suikast sürecinde gerek yazılı, sesli ve görsel medyada yer alan, kendi sesinden okuduğu “Üşüyorum” şiiri milletimizi derinden etkilemiş, büyük bir tesir bırakmıştı.
Türkiye sınırlarını da aşan son devrin en çok bilinen ve sevilen şiirlerinden olan Üşüyorum, 5,5 yılını tek başına hücrede geçiren Muhsin Başkan’ın, cezaevi duygularını yansıtması açısından önemlidir.
Yazıcıoğlu, şiirine başlarken üzüntülü olmak yerine huzurlu, mutlu ve heyecan dolu olarak “Bir coşku var içimde bugün kıpır kıpır” diyerek başlıyor. Gözleri taş duvarlara çakılı kalırken perde olarak açılan hayal penceresinden bir rüzgâr gibi dışarıya süzülüyor ve “kekik kokulu koyaklardan aşarak” güvercinler ülkesini (neredeyse) dolaşıyor ve sonra bir çeşme başında dinlenmek suretiyle güzel kokulu bir bitki olan yarpuzlar arasına uzanıp nane rayihaları arasında “ruhumu dinlemek istiyorum” diyor.
Bulunduğu mekânda ve tabiatta ne varsa; “zikre dalmış her şey” demek suretiyle dünya ve kâinattaki her şeyin kendi lisanınca Allah’ın esmalarını zikrettiklerini belirterek pek çok şey ifade eden beyaz-sarı renkteki kır papatyalarının gülümseyen yüzüyle birlikte ümitlerinin, gökyüzüne dua olup yükseldiğini, arkadaşları güneşle birlikte alabildiğine sıcak ve özgür bir biçimde kol kola kırlarda koşarken ve ekin tarlalarının çevresinde yetişen sağlığa faydalı “peygamber çiçekleri toplarken”, o, huzur dolu bir şekilde indiği çeşme başına uzanarak “Huzur dolu içimde/ Ben sonsuzluğu düşünüyorum/ Ey Sonsuzluğun Sahibi!/ Sana ulaşmak istiyorum” diyor.
***
O tek kişilik 2x3 ebadındaki hücresindeki tek açık pencereden dışarıya doğru akıp giden hayallerinin önündeki perde birden kapanınca; gerçekleri “Durun kapanmayın pencerelerim/ Güneşimi kapatmayın/ Beton çok soğuk/ Üşüyorum” mısralarıyla, gördüğünü ifade ediyor.
Bildiğiniz gibi Muhsin Başkan, 25 Mart 2009’da, merhum Karakoç’un “lambada titreyen alev”i üşüttüğü gibi Sonsuzluğun Sahibi’ne ulaşıyor.
“Lambada titreyen alev” şimdi gerçekten üşüyor mu?..
O, karların altında bizleri kor ateşlere bırakarak Sonsuzluğun Sahibi’ne gülümseyerek son nefesini veriyor.
ÜŞÜYORUM
Bir coşku var içimde bugün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgâr gibi, süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey Sonsuzluğun Sahibi!
Sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk,
Üşüyorum.
Muhsin Yazıcıoğlu
(Şubat 1984 – Mamak Askeri Cezaevi, A Blok)
YARIN: Muhsin Başkan’ın çocuk sevgisi…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.