Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

SAHTE ŞEYHLERE DİKKAT!

SAHTE ŞEYHLERE DİKKAT!

  • Mevlânâ Celâleddîn Rûmî:  “Velilerin sözleri de, yaptıkları işler de aydınlıktır, sıcaktır, samimidir. Sahte şeyhlerin, aşağı kişilerin işleri ise kandırmak, hile yapmak ve utanmazlıktır.”

 

 

Gönülleri hasta olanlara, Mesnevî-i Şerîf’inde pek çok reçeteler sunan aşk eri, sevgi ve muhabbed fadâisi Mevlânâ; “Gönül dili, bambaşka bir dildir. Hiç bir dile benzemez. Gönül birliği, dil birliğinden daha üstündür” buyurarak, yıllardır çözemediğimiz ve milyarlarca lira harcayarak can ve kan verdiğimiz problemleri çözmede bize adetâ yol gösteriyor.

Muhammed Celâleddîn Rûmî, isminden de anlaşılacağı gibi “büyüklük, ululuk ve azamet” anlamlarını ifade ettiği gibi “dini savunan, dinin ululadığı, övdüğü” mânâlarını da kapsamaktadır.  Arapça kökenli bir kelime olan Allah'ın ‘kahhar, cebbar, mütekebbir’ gibi büyüklük ifade eden sıfatlarından olan “Celâl” de, Kur’ân’da Rahman suresi 27, 78. âyetlerde geçmektedir: Celâl sahibi Allah. Zü’l Celâl ve’l-ikrâm.”

Peygamber Efendimiz de; “Yâ ze’l- Celâli ve’l-ikrâm”a devam edin, dualarınızda onları çok söyleyin” buyurmuştur.

“Dinin celâli ve savunucusu” olan Mevlâna Muhammed Celâleddîn, Milli Eğitim’in Türkçe kitaplarında yer aldığı gibi ‘her şeyi hoş gör’en bir yapıda insan değildi. Mevlâna bir kere “hümanist” değildir ve Konya’da; kuru insan sevgisine dayanan ‘hümanizm’in temellerini falan da atmamıştır. “Ben Muhammed Mustafa’nın yolunun toprağıyım” diyen Hz. Mevlâna, Peygamberimize, yaşadığı devirde saygısızlık gösterenleri hiç hoş görmemiştir. Hatta onları ‘üreyen köpek’lere benzeterek gereken cevabı isminin ‘Celâl’inden güç alarak vermiştir. Mevlânâ, saf Müslümanları kandıran “sahte şeyhleri” de hoş görmemiş ve onlara, gereken cevabı her derde devâ ve şifâ olan Mesnevî’sinde yazılı beyitleriyle vermiştir.

 

SAHTE ŞEYHLERE DİKKAT!

Etrafında insan yüzlü bir çok şeytan vardır. Bu sebeple, her ele el vermek, her ele bağlanmak, intisab etmek uygun değildir. (Şeyh Sadi’nin şu beyti Mevlâna’nın beytinin aynısıdır: “Her gözü kulağı, ağzı olan âdem değildir. Nice şeytanlar vardır ki, âdemoğlu kılığında görünürler.”)

Görmez misin? Avcı kuşu aldatıp tutmak için ıslık çalar. Kuş gibi ötmeğe çalışır.

O kuş, kendi cinsinin sesini işitir, havadan iner ve tuzağa düşer.

Ruhen düşük, alçak bir kişi, bir takım saf kimseleri kandırmak için velilerin sözlerini çalar.

Velilerin sözleri de, yaptıkları işler de aydınlıktır, sıcaktır, samimidir. Sahte şeyhlerin, aşağı kişilerin işleri ise kandırmak, hile yapmak ve utanmazlıktır.

(Mesnevî, c. 1, 316-320)

 

***

Hakikaten bu şehirde öyle sahte şeyhler var ki, bu “aşağı kişilere” kolunu kaptıran sonunda gövdesinden de olmaktadır. Bu “insan yüzlü şeytan kılıklı” sahte şehlere intisab eden hekiminden tutun mühendisine, memurundan işçisine varıncaya kadar saf kimseler iliklerine kadar hem maddî ve hem manevî olarak sömürülmektedirler.

Konya mahkemelerinde görülen bu çeşit dâvâlar az değildir. Hatta maaşını, arabasını ve sonunda evini bile “ruhen düşük” bu “alçak kişilere” kaptıranlar çoktur. Bu sahte şeyhler yüzünden nice aileler harabistana dönmüş, yıkılıp paramparça vaziyette sosyal problemlerimizin yaralarına yeni yaralar eklenmiştir.

Mevlâna, ötelerden verdiği haberlerle bu sahte şeyhlerin ipliğini yirmi birinci yüzyılda da pazara çıkarıyor.

Tabiî ki “anlayana saz” kâbilinden..

 

***

Üç şeyin düşmanı çoktur

Şu üç şey hakkında dudağını az kımıldat:

Fikrini, kanaatını, paranı, bir de mezhebini kimseye söyleme. (‘Altınını, gidişini ve mezhebini ört’ diye bir hadîse işâret var)

Çünkü bu üç şeyin düşmanı çoktur. Düşman bunları bilince sana pusu kurar.

Bir sırrı, bir iki kişiye söyledin mi, artık o sırra vedâ et. İki kişiyi aşan bütün sırlar, yayılır, gider. (Mesnevî, c. 1, 1047-1049)

 

***

Mevlâna’dan “gönül birliği” reçetesi

“Gönül dili, bambaşka bir dildir. Hiç bir dile benzemez. Gönül birliği, dil birliğinden daha üstündür.”

Bir dili konuşmak, birbirinin dilinden anlamak, bir çeşit yakınlık, bir çeşit bağlılıktır. İnsan dilini bilmediği yabancılarla bir arada kalınca, bağlanmış, hapse düşmüş gibi olur.

Aynı dili konuşan, nice Hindli ile nice Türk vardır ki, birbirleri ile anlaşırlar, ahbab olurlar. Fakat iki Türk birbirinin dilinden anlamazlarsa, birbirlerine yabancı kalırlar.

Halbuki gönül dili, mahremlik dili, karşılıklı içten anlaşma dili, bambaşka bir dildir. Hiç bir dile benzemez. Gönül birliği, dil birliğinden daha üstündür.

Gönülden sözsüz, işâretsiz, yazısız, yüzbinlerce ifâdeler, konuşmalar belirir.

(Mesnevî, c. 1, 1205-1208)

Gönülleri hasta olanlara, Mesnevî-i Şerîf’inde pek çok reçeteler sunan aşk eri, sevgi ve muhabbed fadâisi Mevlânâ; “Gönül dili, bambaşka bir dildir. Hiç bir dile benzemez. Gönül birliği, dil birliğinden daha üstündür” buyurarak, yıllardır çözemediğimiz ve milyarlarca lira harcayarak can ve kan verdiğimiz problemleri çözmede bize adetâ yol gösteriyor.

 

 

YARIN: Hz. Mevlâna’nın Peygamber Efendimiz’e bağlılığı

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Balkan (Tarih Yazıları) Arşivi
SON YAZILAR