Ahmet Babaoğlu

Ahmet Babaoğlu

Şehirlerin de Ruhu Vardır

Şehirlerin de Ruhu Vardır

 

 

İçinde yaşadığımız şehirler de canlıdır. Şehirler de üzülür, ağlar, heyecanlanır, sevinir ve gülerler. Onlar da ıslanır, üşür, hasta olur, yorulur, yaşlanırlar. Şehirler de okur ve okuturlar. Onların çalışması gereken dersleri vardır. Fizik, Kimya, Edebiyat, Tarih, Coğrafya, Matematik, Geometri, Spor, Sanat, Tıp... Bu dersler zayıf olur da başaramazlarsa sınıfta kalırlar.

 

Öyle şehirler vardır ki, Kudüs gibi kötülük ehli Ebrehe kafalı güruhlara direnir, karşı koyarlar. Üzerinde yapılacak değişikliklere razı olmazlar. Bazen namusuna göz dikmek isteyenlere karşı hırçınlaşan yiğitlere benzerler; meydan okurlar zaman ve mekana.

 

Kimi şehirler ihanete uğrar, hırsızların ve yağmacıların eline düşer. Nice takıları, ziynetleri çalınır ve yağmalanır. Geçmişte bazı şehirlerimizden ilim ve edep ocağı medreselerin, camilerin, Anadolu'nun Bizans'tan devralınıp müslümanlaşması sırasında birer mühür gibi bu topraklarda inşa edilen muhteşem sanat eseri yapıların ve içindeki ziynetlerinin yok edilişi gibi.

 

Bazı şehirleri ne yapsanız memnun edemezsiniz. Huysuz bir çocuk gibi verdiğiniz hiç bir hediyeden hoşlanmazlar. Bu şehirlerin yöneticilerinin işi zordur. Şehri memnun etmek için çok büyük fedakarlıklar yapmak zorunda kalabilirler.

 

Lakin öyle şehirler vardır ki, ne yaparsanız yapın itiraz etmez, gönül koymaz, hep tebessüm ederler. Fiziki mekanlarında hangi değişiklikleri yaparsanız yapın ses çıkarmazlar. Onlar olgun ve sabırlı dostlar gibidirler.

 

Bu kabil şehirler önüne hiç bir engel çıkmadan sath-ı mâilinde geçmişten geleceğe akan nehirler gibi akar, akarlar. Sosyal ve kültürel yapısı bütündür, içinde yaşayan insanlardan güçlü bir muhalefet de yoktur. Aslında bu bir tehlike göstergesidir. Eleştirilmeyen, muhalefet edilmeyen, istişare etmeyen ve kendisiyle istişare edilmeyen mantıklar yanlış yapma ihtimali en yüksek olan anlayışlardır.

 

Bir bakıma bu tür şehirlerin sorumluları özellikle, siyasi, sosyal ve kültürel yönden bir muhalefet ve zorluk yaşamadan ve bu sebeple de belki hiç bir şeyi danışma zorunluluğunda kendisini hissetmeden yaptıklarının veballeriyle gelir geçerler.

 

Bizden öncekilerin bize bıraktığı birikimler, içinde yaşadığımız şehirler adına önemlidir. Ama bundan daha da önemlisi, bizim daha sonra gelecek nesillere ne bırakacak olduğumuzdur. Biz şehirlerin dokusundan hangi yanlışlıkları söküp çıkardık, hangi doğruları getirip ikame ettik ve insanlara faydalı olacak bir medeniyet mirası inşa ettik diye sorduğumuzda ortada dolu dolu cevaplar olmalıdır.

 

Şehirler öyle dizayn edilmeli ki, her caddesi, her meydanı, her yapısı bir cilt kitap okumuş gibi bilgi ve hikmet sunmalı gelip geçenlere. Ruhların açlığını doyuracak manevi gıdalar ikram etmeli ziyaretçilerine. Ve bunlar anlamlı olmalı. Bidat ve hurafeler ihdas eden eserler değil, bir meşale gibi insanların dünyasını aydınlatan, hak ve hakikate götüren hikmetli eserler olmalıdır.

 

Aslında şu hadisi şerife göre hareket edilse mesuliyet meselesi büyük ölçüde halledilmiş olur.

 

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kim iyi bir sünnet ihdas ederse (güzel bir çığır açarsa) onun sevabı ve onunla amel edenlerin sevabının misli kendilerininkinden bir şey eksilmeksizin ona verilir. Kim de kötü bir sünnet ihdas ederse (kötü bir çığır açarsa) onun günahı ve onunla amel edenlerin günahının misli onlarınkinde bir azalma olmaksızın kendisine yüklenir."

 

Bu işin şakası yoktur. Kıyamete kadar gelip geçecek milyonların, milyarların vebali vardır.

 

Evet şehirlerin ruhu vardır dedik ama aslında şehirlerin ruhu, oralardaki söz sahibi insanlardan şehirlere yansıyan ruhudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Babaoğlu Arşivi
SON YAZILAR