Senin Tahsilin Ne?
Eğitimimizin adı "Milli Eğitim." Ama, yıllardır milli olmayan ve başka milletlerin kültürlerine ait bilgilerin öğretilmesine daha çok öncelik verildi. Elbette "ilim Çin'de de olsa alıp öğreniniz", "hikmet bir müminin yitirmiş olduğu malı gibidir, onu nerede bulursa alsın" buyuran bir Peygamber (s.a.v) in bildirdiği, ilk emri "oku" olan dine mensup insanların başka milletlerin kültürlerini öğrenmelerinde hiç bir sakınca yoktur. Kastedilen mana bu değil tabii ki. Fakat, Hırvatların icadı olan bir kravatı takmadı diye ceza alan nice öğretmenlerimiz, okuldan atılan bir çok öğrencilerimiz olmuşsa bunun millilik kapsamında hoş görülecek bir tarafı var mıdır?
Eğitimimizin gerçekten "Milli" olabilmesi için daha çok zamana ve öz verili çalışmaya ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Çünkü yıllar öncesinden başlayan Batılılaşma tahakkümleri doğrultusunda milli olan her şey saf dışı edilerek onların yerine Batıya ait olanlar monte edildi. Batılılaşma, "Bâtıllaşma" gibi uygulandı sanki. Bütün bunlar milletimizin karakter yapısına uydu mu? Hayır uymadı ama, maalesef uysa da uymasa da bu böyle yapıldı.
Şimdi düşünüyorum da, bizim gençlerimiz Batının üniversitelerinde doktora ya da mastır yaparlarsa muteber bir çalışma yapmış sayılıyorlar. Ne zaman, batılı gençlerin ülkemizde doktora ya da mastır yapmak için kendi ülkelerinde sınava girip yarıştıklarını duyarsak, belki o zaman bizim adımıza da eğitimde iyi gelişmeler olmuştur diyebileceğiz. Eskiden büyükler gençleri görünce "evladım senin tahsilin ne" diye sorarlardı. Sahi, okuttuğumuz çocuklarımız ne tahsil ediyorlar, elde edilen tahsilat nedir bakmak lazım.
"Öğretmenlik mesleği kutsaldır" sözü boşa söylenmiş bir söz değildir. Yıllarca eğitimin içerisinde bulunmuş biri olarak bunun önemini hem görev yaptığımız yıllarda, hem de yetiştirdiğimiz öğrencilerimizin ileriki yıllarda bir yerlere geldiğini ve bizim verdiğimiz eğitimin izlerini taşıyor olduklarını gördüğümüzde daha iyi anlıyoruz.
Anne ve babalar, hayırlı bir insan ve iyi bir kul olarak yetiştirmeleri için Allahın kendilerine emanet ettiği evlatlarını, o ter temiz sayfalar gibi olan kalplerine iyi şeyler yazmaları için getirip öğretmenlerimize teslim ediyorlar. Bu yönüyle de öğretmenlik veballi bir meslek.
Terzide elbise ölçüleri verirken "aman şurası şöyle olsun, burası böyle olsun" diye gösterdiğimiz önemi çocuklarımızın eğitimi için göstermiyoruz. Ben biliyorum ki, çocuğunun okuluna gidip gelerek takip eden velilerin çocukları hem daha başarılı, hem de daha iyi eğitimli olmaktadırlar.
Eğitimimizin daha üst düzey değerlere ulaşması için, önce öğretmenlerimizi iyi yetiştirmeliyiz. Öğretmenlerimizin mesleki donanımlarına katkı yapmak için onların önlerini açmalıyız. Hem "beşikten mezara kadar ilim öğreniniz" diye inandığımız değerlerimizi savunuyoruz, hem de mesleğinde ilerlemek ve kendini geliştirmek için Yüksek Lisans veya Doktora yapmak isteyen öğretmenlerimize kolaylık göstermediğimiz gibi türlü meşakkatler ve engeller çıkarıyoruz.
Bu doğrultuda Milli Eğitim Bakanlığınca öğretmenlerin tayinlerine esas özür grupları içerisinden "Öğrenim Özrü" çıkarılıyor. Nasıl bir hata bu? Kendisini geliştirmek için yüksek lisans yapmak isteyen bir öğretmenin yüksek lisans yaptığı şehre tayinini engelleyen tek dünya ülkesiyiz. Okul kapılarına durup da kılık kıyafetlerinden dolayı okullara alınmayan öğrencilere yapılan engellemelerle, yüksek lisans yapmak isteyen öğretmenlerin öğrenimlerini engellemenin uygulamada ne farkı var Allah aşkına. Umarım bu yanlış uygulama bir an önce düzeltilir. Yeni başlayan 2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı hayırlara, iyiliklere ve güzelliklere vesile olsun inşaallah.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.