YALAKALIK-DALKAVUKLUK
Sadece menfaati için, işini gördürene kadar güç sahibini övme, yanlış bulsa da söylediklerini onaylama, yersiz ve gereksiz pohpohlamalarda bulunma, çıkarı için yamanma, onur-gurur-şeref-haysiyet gibi kavramlardan fedakarlıkta bulunarak çıkarını gerçekleştirecek kişinin gönlünü hoş etme, hayranmışçasına tavır sergileme, astı ile üstü arasında farklı tavır takınma gibi eylemlerde bulunanlara deniyor. İngilizcesi “yes man” olarak ifade edilen durum bizde “İsabet buyurdunuz efendim”, “Siz zaten söylemiştiniz efendim”, “Siz en iyisini bilirsiniz efendim” “evet efendim”, “tabi efendim”, “hay hay efendim” gibi yakıştırmalarla da tanınır, bilinir. Samimi olmayan hal, hareket ve tavırda bulunulmasıdır.
Bu kişiler, aklı başında yöneticilerle engellenirse, toplumda huzur ve güven ortamı oluşur. Cumhurbaşkanının daha başbakanken söylediği sözler durumu güzel açıklıyor. "Bilim adamından dalkavuk olur mu? Asla olmaz, olmamalıdır. Bizim tarihimiz bize bunu öğretiyor. Akşemseddin Fatih’in karşısında eğilmemiştir. Fatih, Akşemseddin’in karşısında eğilmiştir. Bizim buna yaklaşmamız lazım. Bazen gidiyoruz sağa sola, elimizi öpmek istiyorlar. Benim elimi niye öpeceksin. Senin, elini öpmen gereken üç kişi var, git babanın elini öp, annenin elini öp, bir de hocalarının elini öp. Başka kimsenin elini öpme."
Dalkavuklar yüksek mevkilerdekilerden, üst rütbelilerden, para-mal-mülk zenginlerinden sürekli beklenti halindedirler. Adamın yakasına yapıştılar mı asalak gibi salmazlar, sırnaşıktırlar, yılışıktırlar. Timsah derisi gibi surat vardır. Arsızdırlar, isteklerinin ardı arkası kesilmez. Toplum içinde insanı mahcup edebilirler. Ne zaman, nerede, ne isteyecekleri kestirilemez. Boşboğaz, geveze patavatsızdırlar. Konuştu mu boş tenekeden ses gelir gibi sesi çıkar. Nefislerini doyuramazsınız. Açgözlü, bedavacı, sinsice olan taleplerini sürekli karşılamak gerekir. Beleşçilik içindir dalkavuklukları. Beyin veya bedenleri ile hak edemeyeceklerini yalakalık ile elde etmeye çalışırlar. Eğer çıkar bekledikleri kişi ile işleri kalmamışsa anında çark ederler. O yüzden dönek, fırıldak bir yapıları vardır. Yalamalıklarından salya akar suratlarından, el ovuşturmaları hiç bitmez. Hal ve hareketlerini dışarıdan seyredenler kızar fakat soytarı, şaklaban olmaları tam bir komedi filmi gibidir. Riyakarlıkları, ikiyüzlülükten öte çok yüzlülük halleri “ben buradayım” dedirtir. Kafalarında çok tilki dolaşır, hepside karşısındakilere vereceği zararlar umurunda olmadan menfaati içindir. Hep bir yaranma çabası içindedirler. Tam bir yağdanlıktırlar. Marifet iltifata tabidir. Yağcılıkları ödüllendirildikçe kendilerini başarılı addederler. Bilinçaltında eziklikleri yatar. 2 kere 2’nin 4 ettiğini söylemeden önce dalkavukluk yapacağı kişinin gözlerinin içine bakar. O üç diyorsa üç, beş diyorsa beştir. Ertesi gün dalkavukluk yaptığı kişi fikrini değiştirir, 2 derse o da 2 der, 6 derse o da altı der. Çünkü o gerçeklerin ifade edicisi değil, patronunun, müdürünün dalkavuğudur. Fakat dalkavuk bilmez ki bu haset günden güne ruhunu ve bedenini eritir, çürütür. Bu çürüklük çok daha fazla insana sirayet ederse toplum içinden çıkılamaz bir hal alır. Hak eden de hakkını alamadığı için artık bu yola teşvik edilmiş olacaktır. Menfaatin sürekliliği için artık bu huy zamanla karakter, kişilik halini alacaktır. Maaş, işe girmeler, işten çıkarılmalar, terfi gibi risklerden dolayı servet ve makam olarak gücü elinde bulunduranlara yapılan bu tavır zamanla kişide ve toplumda atılamayan bir nasır halini alır. Torpilin, liyakatsizliğin arttığı ortamlar coğrafi ve iklim olarak tam da bunlara göredir.
İlginçtir ki, Osmanlı’da Tanzimat’a kadar bu bir meslekmiş. Her devirde kralın soytarıları olmuştur ama bu işin devlet katında bir kurum olarak ifade edilmesi bugün insana şaka gibi geliyor.
Erkin talimatlarını şartsız, harfiyyen yerine getirir. Ona şirin gözükmek için havada kırk takla atıp elpençe divan durur, el ovuşturur. Erkin fuzuli işlerini kahraman edasıyla yerine getirir. Onun kızdığına kızar, onun sevdiğini sever. Güç, cüce derse çöker, deve derse kalkar. Etraftaki insanların, düşük kaliteli esprilere nerede gülünmesi gerektiğini hatırlatır. İşlerinde ilerlemeleri iş kapasitelerinden olmadığı için tek sermayeleridir yalakalıktır. Yeter ki hedefine ulaşsın. Özgüveni sıfırdır. Sonuçlar ona bağlıdır. Baş başa, baş padişaha bağlıdır. Hak, hukuk, adaletle işi olmaz. İdealleri, gerçekleri değil duyulmak istenenleri söyler. Erkle beraber görülmek için resimler çektirir. İbrikçi başıdır. “Erkin adamıyım, benim sözümü dinler, hatta bensiz karar veremez” mesajları verir çevresine. Yanlışa yanlış demediği için reddedilme kaygısı taşımaz. Aynanın önünden hiç eksik olmaz. Kendini aşırı beğenir. Zeytinyağı gibi üste çıkar. Hacıyatmaz gibi sallansa da yine bir yol bulur dimdik ayakta durur. Maymuncuk, kurbağacık anahtarı gibi açmayacağı kapı yoktur. Menfaatini gerçekleştirmek için her kılığa her deliğe girer. Hiç suç kabullenmez. Varsa yoksa kendisidir. Grubunu, kurumunu, sosyal çevresini takmaz, tanımaz. Elini taşın altına koymaz. Bukalemun gibi her ortama uyabilirler. Dallamalık hayat felsefeleridir. Riski diğerlerine havale eder. Hedefe ulaşana kadar her yolu mübah görür. Planı kendi adınadır. Hedefi kendi çıkarı içindir. Kurumlar kolay harcanabilir. Bana faydası olmayan dünya yok olsun gözüyle bakar. Çözümden ziyade bahane üretir. Ölçülebilen, sayılabilen, somut bilgilerden korkar, kaçar. Çünkü dalkavuğun fos olduğunun ispatıdır grafikler, istatistikler… O yüzden gerçekleri saptırarak, laf ebeliğiyle kamufle yoluna gider.
Sanırlar ki liyakat diye bir kavram yoktur. Yükselme sadece ikili ilişkilerin iyi tutulmasıyla olur. Okul sıralarında dirsek çürütmek, mürekkep yalamak, konusuyla ilgili uzmanlık çalışmaları yapmak boş işlerdir. İkili ilişkiler bazen kişilerle olur bazen kurumlarla. Kurum kültürü yoktur ama kurumun dalkavuğudur. Bunu da çevresine ilm-i siyaset diye yutturur. Özde belli bir kalıbı yoktur, her kalıba uyabilir. Taraftarlığı köprüyü geçinceye kadardır. İşi bitince eski üstünü aşağılayıp, ispiyonlayarak günden oluşturup reyting yapma gayretine girmekte zerre tereddüt etmez. Yeri gelir bir teşkilatı kuran idealistlerden daha idealist görünür. Ruhu karanlıklarda yaşar. Güneşi sevmeyen kuduz yarasa gibidir. Güneşin gerçekleri göstermesinden rahatsız olur. Din (ve mezhep, tarikat, cemaat gibi yapılanmalar), millet(ve boylar, kabileler) gibi kavramlar menfaat sağlamadıkça sıfırdır. Kraldan çok kralcı olurlar. Dalkavukluk yaptığı kişi gücü kaybederse, yeni güce tereddütsüz boyun eğerken, eskiyi kötülemekten geri kalmaz. Zayıfın kanını kene gibi emer.
Aklı fikri havadadır. Havalı olmak ona eksiklerini kapattırır. Lüks olmanın karizma sağladığını sanır. İhtiyaçların değil lüksün peşindedir. Eşyalarındaki markalar onun etiketidir, kartvizitidir. Menfaatlerini böyle abur-cuburda harcar ki yeni menfaatler elde edebilmek için yatırım yapmış olur. Ortam uygun değilse ortamı hazır hale getirmek için şeytanca planlar yapar. Başka insanları bozuk para gibi harcamaktan hiç çekinmez. Kavga çıkartır, hemen arazi olur, ortalıkta görünmez. Zaferi kendine maleder, hezimeti başkasına. Hiç kir-pas tutmaz. Nano teknoloji kumaştır sanki. Saman alevi gibi, sabun köpüğü gibi kısa süreliliğine sanki kendini vazgeçilmez biriymiş gibi gösterir. Çıkarları için secdeye kapanır. Aslanı çakala boğdurur.
İş yerleri, okul, ordu, stk, bitler, kitler vs. sosyal ortamlar bu insanlar için ideal yerlerdir. Dalkavukluk amaç değil araçtır. Hedefe varmanın vasıtası. İş yerleri, okul, ordu, STK, bitler, kitler vs. sosyal ortamlarda dalkavukluk yaparak ilerleyenlerin önlenmemesi yeni dalkavuklar peydahlanmasına yol açar. Yalakalığı yapan ve yalakalık yapılmasına müsaade eden bir madalyonun iki yüzü gibidir, tencere-kapak misalidir. Dalkavuğu dalkavuk yapan efendisidir. Fotosentez ortamı bulmazsa gelişemez. Yöneticilerin sevilme, beğenilme, takdir edilme egoları dalkavukları günyüzüne çıkarır. Nasıl ki acıkan insan helal rızk ile karnını doyurma peşinde ise, en nihayetinde insan olan erk sahibi de egosunu kendi içinde körelterek, nefsine yenik düşmeden ruhunun açlığını helal yollardan doyurmalı. Dalkavuğa fırsat veren yönetici diğer kişilere zulüm yapmış demektir. Kerameti kendinde görmek başkalarını aşağılamaktır. Başarı ekip ile elde edilmesine rağmen başarıyı kendinde gören çevresinde mutlaka kendini öven birilerini ister. İstişare ortamı kendini övmüyorsa o istişare kurulunu da dağıtır. Yerine yalakalara yer verir. Hatta bu yalakaları da köşe kapmaca gibi oynatır. Gönderir, geri getirir. Liyakata göre görev dağılımı değil menfaate göre görev dağılımı yapar. Artık alt kademelerde de herkes bu yolu izler. Sivrilenler köreltilir ki koltuğuna talipli olunamasın. Bunu hayatın normal bir normu zanneder zamanla. Yalakalandıran o mevkiide oldukça ezilmek aşağılanmak dahi yalaka için bir şereftir.
Her erk kendi dalkavuğunu yaratır. Aslında yönetici her işten mes'uldür. İyi işleri kendine malederken, kötü işleri kendine maledemez. Yönetimden yönetici sorumludur. Yetki kimdeyse sorumlu odur. Bu hayatın inkar edilemez gerçeğidir. Yönetici dalkavuğa müsaade ederse, yalakalığın dozu da artar, işin bu şekilde halledildiğini gören başkalarını da böyle davranmaya iter. Takdir, teşekkür, tebrik yalakaya değil, başarıya verilmelidir. Övgü ve ödül hak edene verilmezse elde olan iyi niyetlilerde kaybedilebilir. Bu sefer iş zıvanadan çıkar. İnsanoğlunun en büyük imtihanı yetkisini adaletle kullanma üzerinedir. Kitaplarda, kurumlarda, kurallarda adaletin adı olur kendi olmazsa orası dejenerasyona açıktır. Adı üstünde devlet adamı olmak zor zanaattır.
Eleştirme oranı düşük toplumlarda organizasyonların tepesindeki insanlar az eleştirilir ve etraflarında hep bir kurumsal dalkavukluk döner. Başarı, insanda özgüven oluştururken, eleştirinin de sesi kısılır. Erk sahibi yöneticiler artık yaptıkları her şeyin doğru olduğuna inanmaya başlayabilir. Farkındalık yerini metal yorgunluğuna bırakır. Her yaptığını doğru zannetmeye başlar. Çünkü dalkavuk bu konuda ikna edicilik vazifesini başarıyla yerine getirmiştir. Bunun şımarıklığıyla, rakiplerine hakaretler ederken, aynı sözlerin kendine edilmesini kuruma saygısızlıkla eş tutar. Hakaret hakkını sadece kendinin görür. Bilmediğini bilmez. Bilmeyip bildiğini sanmak çürük tahtaya çivi çakmak kadar zavallılıktır. Bilmediğini bilmek erdemdir. Ama gönül gözü kapanmış, kendini yanlışsız görmeye başlamıştır.
Tek adamlık dönemi geri kalmış ülkelerde vardır artık günümüzde. Dikta rejimlerindeki tek adamlık eski bir şarkı sözünde dediği gibi “ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur” demek istemektedir. Böyle ortamlar dalkavuk cenneti oluşturur. Sorgu sual unutulur. Ya korku yüklemesinden ya da eldeki menfaatların kaybından eleştiri ortamı silinir. Analitik düşünme yerini, “ben sizin yerinize düşünürüm, sizin düşünmenize gerek yok” kültürüne bırakır. Yarış başarıda değil, dalkavuklukta olur. Tiyatrosunu kim iyi oynarsa malı o götürür, parsayı o kapar. Eleştiri hazmedilemez hale gelir. Herkesi kendine rakip gören yönetici kafasında komplo teorileri, senaryoları yazar durur artık.
Dalkavukluk toplumda genel kabul görmeden tedbiri alınmalıdır. Bu iş her şeyden önce bir eğitim işidir. İnsanlara alınteriyle kazanmanın erdemi küçük yaşlarda öğretilmelidir. Dalkavuk kısa vadede kendi menfaatini korur belki ama uzun vadede o da gelecek neslini kaybeder. Kokuşmuşluk bir gün ona da isabet edebilir. “Kral çıplak” deme cesaretini gösteren çocuk gibi dalkavuğun ipi meydana çıkarılmalı. Dalkavukluğun insanlar arasında çıplak dolaşmak gibi iğrenç olduğu aşılanmalı. Bunun bir utanç vesilesi olduğu, insanların bu onursuzluktan uzak durmayla değer kazanacağı anlatılmalı. Gerekirse dalkavuk parmakla gösterilerek bu işten soğutulmalı. O parmaklar ne kadar çoğalırsa dalkavuk dalkavukluğundan o kadar uzaklaşma eğilimine girer. Üst makamı yersiz övmeyle kazanılacak menfaatin, başarıyla kazanılan menfaatin yanında bir hiç olduğu beyinlere sokulmalı. Topluma, yalakanın başarısızlıkları gösterilmeli ki, olmayan başarılarının varmış gibi gösterilmesine müsaade edilmemeli. Yeri gelince itibarsızlaştırılmalı, varlığı görmezden gelinmeli, umursanılmamalı, muhatap alınmamalı. Yalnızlık girdabı yalakalık tavrından vazgeçirmeli.
Bu arada yöneticiye de görevler düşüyor. Dalkavuğa fırsat verilmemeli. Fırsatını bulan dalkavuk artık buna sürekli teşebbüs eder. Erk sahibi eleştiriyi hazmedebilmeli. Eleştirel düşünmenin önünü tıkamalı. Eğer erk sahibinin danışmanları, bir grup dalkavuktan oluşuyorsa, artık aklıbaşında tavsiyeleri dinlemez olur. Dalkavuk farklı düşüncelerini ifade edemez. İfade ederse rütbesinin yükselmeyeceği veya düşeceği korkusu yaşar. O yüzden sürekli över över över. Öyle ki güç sahibi kendinde olmayan mükemmellikleri artık varmış gibi sanmaya başlar. Yönetici bilmeli ki, bir kişi yöneticiyi yöneticide olmayan vasıflarla överse, gün gelir yine kendisinde olmayan kötü vasıflarla kendisini yerer. Çıplak olduğunun farkında olmadan üzerinde bir görünmeyen elbise olduğunu sanmaya başlar. Dalkavukla mücadelede yönetici yalnızlığa terk edilmemeli. Onore edilmeli. Ama olmayan vasıflarıyla değil. Elde ettiği başarılarıyla moral, motivasyon verilmeli. Gerekirse danışmanlar bile ona danışıyormuş gibi yaparak başarının yöneticinin sayesinde olduğu kendine hatırlatılmalı. Ayrılıklar değil ortak paydalar ön plana çıkarılarak güç birliği sağlanmalı. Danışmanın da erkin fikrine, yönlendirmesine ihtiyaç duyduğu hatırlatılmalı. Yöneticinin saçı-sakalı, kılık-kıyafetini övmek genelde dalkavukluk; zekasını, özverisini, başarılarını övmekse genelde iyi niyet olarak algılanır. Ama olmayan zeka, özveri, başarı değil. Bir insan oturduğu koltuğa şeklini vermiyorsa, oturduğu koltuğun şeklini almaya başlar. Erk sahibi makamda kalıcı olamayacağı için makama hürmet başka erk sahibine hürmet başkadır. Kurumsallık makama saygıyı gerektirir. Güç sahibi gücünü koltuğundan alırsa, o güç gittiği zaman bir hiçtir. Dolayısıyla kontrolsüz güç, güç değildir. Her şeyden önce astta, üstte söylediklerinde ve icraatlarında samimi olmalıdır. Samimiyetsizlik er ya da geç hissedilir. Doğru söyleyen dokuz köyden kovulsa da onuncu köyde şansını zorlamalı ki, doğruluk kültürü kuruma yerleşsin. Bu uzun bir süreçtir. Yalakalığı yapan ve yalakalık yapılmasına müsaade eden bir madalyonun iki yüzü gibidir, tencere-kapak misalidir. İşler ehline verilmez, adil davranılmazsa, at izi it izine karışır. Kim haklı kim haksız ayrım yapılamaz. Eleştiriden korkmayalım. Bir kimse sende olmayan vasıflarla överse, sende olmayan kusurlarla da yerebilir. İnsanların zayıf noktaları etrafındaki insanlardır. Rakibin, düşmanın zayıf noktasına hücum edilerek, gülünç gösterip, basit biriymiş gibi algılatmak gerekir. Bunun içinde etrafları dalkavuklarla sarmalanır.
Konuyla ilgili AYETLER
Necm/32: “…kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin…”
Nisa/58: “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder…
Ahzap/72: biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi.
Müminun/8: O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır.
Şura/38: Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir.
Nisa/142:Her zaman münafıklar Allah'a hile yapmaya çalışırlar, Allah da hilelerini başlarına geçirir. halka gösteriş yaparlar
Tevbe/101: Hem çevrenizdeki bedevilerden münafıklar var, hem de Medine halkından münafıklıkta ısrar edenler var.
Münafikun/1: Münafıklar sana geldikerinde: "Senin kesinlikle Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık ederiz." derler. Allah tanıklık eder ki, münafıklar kesinlikle yalancıdırlar.
Münafikun/8: "Eğer Medine'ye dönersek, yemin olsun ki, itibarlı ve baskın olan, ezik ve zayıf olanı oradan çıkaracaktır!" Güç ve itibar Allah'a, onun resulüne ve iman sahiplerine özgüdür. Ama münafıklar bunu bilmezler.
Haşr/11: Görmedin mi o ikiyüzlülüğe sapanları ki, Ehlikitap’tan inkâra giden dostlarına şöyle diyorlar: “Eğer toprağınızdan çıkarılırsanız, yemin olsun sizinle birlikte biz de çıkacağız. Sizinle ilgili olarak hiçbir zaman kimseye boyun eğmeyeceğiz. Eğer sizinle savaşılırsa mutlaka size yardım edeceğiz.” Allah tanıktır ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.
Ali İmran/167: Ve ikiyüzlülük yapan münafıkları bilsin diye. Onlara, “Hadi gelin, Allah yolunda çarpışın yahut savunma yapın!” dendiğinde: “Savaştan haberimiz olsaydı sizi elbette izlerdik.” dediler. O gün onlar, imandan çok küfre yakın idiler. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, onların gizlemekte oldukları şeyi çok iyi bilmektedir.
Tevbe/77: Allah'a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da bu yaptıklarının sonucunu kıyamet gününe kadar yüreklerinde sürüp gidecek bir münafıklığa çevirdi.
Ahzap/48: İnkarcılara ve ikiyüzlülere uyma, eziyetlerine aldırma ve Allah’a güven;
Tevbe/73: Ey peygamber, kafirler ve ikiyüzlülerle mücadele et ve onlara karşı güçlü ve sert ol.
Tahrim/9: Ey Peygamber! Küfre sapanlarla ve münafıklarla mücadele et ve onlara karşı sert davran!
Ahzap/1: Ey peygamber, Allah’tan kork; inkarcılara ve ikiyüzlülere uyma.
Fetih/6: Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık kadınlara; ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara da azap etsin.
Tevbe/68: Allah, erkek münafıklara da kadın münafıklara da küfre sapanlara da içinde sürekli kalacakları cehennem ateşini vaat etmiştir.
Nisa/40: Hiç kuşkusuz Allah, münafıklarla kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.
Nisa/145: Şu da bir gerçek ki ikiyüzlüler, ateşin en alt katındadırlar.
HADİS
“Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığına (menfaat anındaki tavrına) bakıp öyle değerlendirin.” (Kenzul-Ummal, h. No: 8435)
“Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz.” (a.g.e., h. No: 8436)
BARIŞ MANÇO’dan
Barış der her bir yanın altın gümüş taş olsa
Dalkavuklar etrafında el pençe divan dursa
Sapa kulba kapağa itibar etme dostum
İçi boş tencerenin bu sofrada yeri yok
Sapa kulba kapağa itibar etme dostum
İçi boş tencerenin bu sofrada yeri yok
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.