Yolda Kaybettiklerimiz
Çarşının işlek caddelerinden birinin kenarını mekan tutmuş bir seyyar satıcının yanına vardım, selam verip oturdum. Seyyar ama satış yaptığı sürece aynı mekânda durup, akşam ayrılıyor. Buyur etti, çay söyledi. Birkaç hal hatır kelamı ettikten sonra kendisine sordum: Sence bu civarda gördüğün en olumsuz durum nedir usta? Cevap verdi: Ahlaki zafiyet.
Mesela dedim, örnekler verdi: Bak şu karşıdaki dükkan sahibi çok yalan söyler, üç kuruşluk menfaati için müşterilere karşı yapamayacağı kandırmaca yoktur. Şu yan taraftaki şöyle, öbür taraftaki böyle diye devam etti… Peki hiç mi dürüst kimse yok sence dedim; “çok az” dedi. Çözüm dedim; önce çocukken aileden başlayan inanç ve ahlak eğitimi olmalı dedi. Büyükler ne olacak dedim; “abi bu nesilden ümidi kes, gelecek nesillere bak” dedi.
* * *
Çocuğun gözü kızarmış, göz doktoruna götürdüm. Muayene etti, yanında duran bir kutudan eline aldığı ucu pamuklu kulak çöpü ile çocuğun gözüne dokunup çekiyor ve önünde duran işlem defterine “gözden yabancı cisim çıkarıldı” yazıyor. Ne yapıyorsun sen, neden yapmadığın işi yazarak para almaya çalışıyorsun” dedim; bozuldu, cevap veremedi. Yapmadığı ama yapmış gibi gösterdiği işin karşılığında alacağı üç beş kuruşa meyil edilebiliyor demek ki. Birkaç ay sonra işine son verildiğini öğrendim. Ne üzücü... Bu yanlışlar kimin kabahatidir acaba ?
* * *
Ve daha neler…
Okullara konan yeni ders müfredatları ile gelecek nesillerin çok daha üstün bir manevi donanıma ve örnek bir ahlak birikimine sahip olacaklarını hissetmek bizi ümitvar olmaya teşvik ediyor. Hatta bu yeni nesil okullarında duydukları birçok ayet, birçok hadis ve Peygamberimizin s.a.v. hayatından öğrenecekleri örnek uygulamaların bilgilerini ailelerine de anlatarak onlardaki ve dolayısıyla toplumdaki yanlış davranışların düzelmesine vesile olacaklardır. Bu müfredatların konmasına sebep olanların anasına atasına rahmet olsun.
Ancak eğitime yeni değişiklikleri katmak, bütün üst düzey teknoloji ve unsurları dahil etmiş olmak sorunu çözmüyor. Eğiten ve eğitilen arasında çok sıcak, millî ve samimi bir bağın kurulması acil ve elzem gözüküyor. Öğretmenin ötesinde edeple yoğrulmuş bir eğitim kıvamına geçmemiz gerekiyor.
Kaç kere sokulduk, kaç kere ısırıldık millet olarak ecnebi deliklerden, yetmez mi? Toplumsal bütünlüğümüz ve kucaklayıcı kardeşliğimiz, mazide yitirilmiş değerlerimiz bizi paha biçilmez define ve hazinelerimiz gibi kendine çağırıyor. Onları bulmalıyız.
Haydi eğitimin içine helal sütlü anaları, ağzı besmeleli babaları, nur yüzlü dedeleri, dili dualı neneleri de katalım. Ayrıca bir toplumun eğitiminden o toplumun vakıfları, dernekleri ve bütün fertleri mesuldür. Bu yaz tatilinde çocuklarımız için eğlenceli ve eğitici güzel kurslar, etkinlikler düzenlense ne iyi olur. Hem tatil, hem eğlence, hem de hoş bir eğitim...
“Öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere (haksızlık edenlere) erişmekle kalmaz (herkesi perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azâbı şiddetlidir.” (Enfâl, 25)
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.