Akşehir’in Gönül Adamı: Hacı İbrahim Sultan
- Anadolu'nun düşünce mimarlarından Hacı İbrahim Sultan, Nasreddin Hoca, Seyyid Mahmed Hayranî ve Nimetullah Nahcivanî gibi toplumun dini altyapısını oluşturmaya çalışan bir gönül adamıdır.
Doç. Dr. Ali Kozan, XIII. Yüzyıl Türkiyesi’nden günümüze tasavvuf ve vakıf geleneğini; “Akşehir’de Hacı İbrahim Sultan ve Manz’umesi” adlı kitabında dile getirirken, yaklaşık 800 yıldır faaliyet gösteren Hacı İbrahim Sultan Vakfı ve Manzumesi’nden yola çıkarak “Bir Anadolu kasabası Akşehir’de kurulan vakıf, Anadolu’nun çeşitli bölgelerindeki mülkleri ve diğer yatırımlarıyla gelirlerini temin etmekte ve bu gelirleri hayır amaçlı olarak değerlendirmekteydi. Vakfın gelir kalemlerinden birisi olan hamamının bugün halen aktif olarak faaliyette bulunduğu ve vakıf için gelir getirmeye devam ettiği görülmektedir. Bu da hayır amaçlı bir yatırımın vakıflar aracılığıyla nasıl kurumsallaşabileceğini ve yüzyıllarca devam edecek iktisadi bir yatırım haline gelebileceğini ortaya” koyduğunu ve vakfın, “18. yüzyıla kadar vakıf bünyesinde hizmet veren bir medrese ile eğitim hizmeti de sunduğu ve beşeri sermaye yatırımı yaptığını” bize ifade ediyor.
Tekke ve zaviyelerin, tasavvuf geleneğini yaşatmak adına o dönemlerde nasıl bir talim ve terbiye metodu uyguladığı ayrı bir konu teşkil etmekle birlikte Hacı İbrahim Sultan Vakfı’nın bir medrese kurarak talebelere nasıl bir eğitim verdiği de irdelenmesi gereken ayrı bir husus.
Doç. Dr. Kozan, Türkiye Selçukluları, Beylikler ve Osmanlı devirlerinde Türk-İslam medeniyetinin inşasında önemli roller icra eden tekke ve zaviye erbabının kendi dönemlerindeki entellektüel ve kültürel hayata katkılarını “Hacı İbrahim Sultan” özelinde ele alıyor. Bir yerde Türk-İslam vakfı geleneğinin temel yapı taşlarından biri olan tekke ve zaviye kültürünü vakıflar ölçeğinde tetkik ediyor.
Akşehir’in Gönül Adamı
Kozan, Hacı İbrahim Sultan'ı bize tanıtırken onun, “Nasreddin Hoca, Seyyid Mahmed Hayranî ve Nimetullah Nahcivanî gibi özelde Akşehir'in genelde ise Anadolu'nun düşünce mimarlarından” ve “kendi çağında (14. Yüzyıl) toplumun dini altyapısını gönül adamı kimliğiyle oluşturmaya çalışan ve Anadolu'da eşine az rastlanır şekilde Osmanlı'dan günümüze kadar intikal eden bir vakfın banisi” olduğunu da söylüyor. Hacı İbrahim Sultan’la ilgili kaynaklarda tarihi şahsiyeti ile ilgili pek fazla malumata rastlanmamasına rağmen, geride bıraktığı vakfiyesi, mülkiyet kayıtları ve arşivlerde yer alan vakfıyla ilgili birçok belge sayesinde onu, vakfını ve kurduğu manzumenin ihtişamını müşahade ettiğini ifade eden Kozan, zaviye vakfına bağlı hamamlar, medrese, matbah, cami, türbe ve hazirenin fonksiyonu açısından da vakfın önemli görevler ifa ettiğini dile getiriyor.
Sandukayı Almanlar Çalmış
Burada üzerinde duracağımız bir diğer önemli hususiyet ise, Hacı İbrahim Sultan babası Şeyh Hasan'a ait olan sandukanın 20. Yüzyılın başlarında türbeden çalınarak Almanya'ya kaçırılmış olmasıdır. Sandukanın Türkiye'ye iadesi ise bütün çaba ve girişimlere rağmen günümüze kadar mümkün olmamıştır.
Zâviyede Görevli Duâcılar
Vakıfta görevli kimselerden birinin de “duâgû/duâgûydur (duâ eden, duacı)” anlamına gelen terimin, “Osmanlı’da saray, merkez ve esnaf teşkilatında duâ ile ilgili görevleri yerine getiren görevliler için kullanılan resmî ünvanı” ifade ettiği de belirtilmekte. Bunların asıl vazifesi, vâkıfların öbür dünyayı olduğu kadar bu dünyayı da ilgilendiren bir takım arzularının gerçekleşmesi için Allah’a dua etmekti. Osmanlı tarihi kaynaklarında zaman zaman muarrif olarak da adlandırılan bu zümre, ekseriyetle güzel sesli ve güzel sözlü, ilmî ve edebî yönü kuvvetli kimseler arasından seçilirdi.
Devam edecek.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.