Bombalarda Çiçek Yetiştiren Kadınlar
Sokakta gündüz vakti elinde mumla ‘insan’ arayan Dyojen’den bu yana ihtiyaçlarımız hep aynıydı aslında. Anne karnındaki gibi beslendik doğunca, büyüdük, karnımız tok olduğu müddetçe aşık olduk, masamızda iki farklı tabak olması şartıyla düşündük, çok düşündük.
Aslında Dyojen’in zamanındaki gibi her şey, daha modern başlıklar altında yaşıyoruz sadece. Bu yüzden İskenderler hala var dünyada, karşı koyanlar da, tüm bunların imparatorları tanrı yapmayacağını ayırt edebilenler de.
Tabi plajlarda oynayan çocuklar da!
İhtiyaçlarımız karşılanınca bir diğer ihtiyaç doğuyor haliyle. Hükmetmek istiyoruz, önce ailemize sonra mahalleye sonra hakimi olacağızdır bir şekilde dünyanın. Hoş, elimizden gelse dünya dar gelir de evren bizim olsun isteriz ya neyse.
Konunun giderek ailecek oturulup tiksinilesi bir şey olan politikaya doğru uzanması beni de kötü etkiliyor aslında. Entrikalarla menfaatlerle dolu olan bir alanla işimiz olmayacağının garantisini ilk yazımda veriyorum. George Orwell’ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ünde de dediği gibi “İktidarın amacı iktidardır’’ sadece.
İhtiyaçlar meselesine geri dönelim biz yine. Ülke olarak bu kadar çok badire atlatıp yine de sadece asıl ihtiyaçlarından sonrasını tanımlayamayan bir haldeyiz ne yazık ki. Daha doğru bir ifadeyle kendimize saygı duymuyoruz aslında değerli bir hocamın tabiriyle. Haddini bilmek ifadesini yanlış mı anlıyoruz ne?
Sokaktaki ufak çukurlardan, maden ocaklarına, daha bugün iki çocuğun ölümüne sebep olan su kanalından, gazeteci bir abimizin günlerini dolduran otomatik demir kapıya kadar; bazen ufak tefek bazen de akıl almaz derecede büyük olabiliyor bu kendine saygı duymamak.
Peki nasıl olacak?
Gidip kim olduğunu bilmediğimiz insanlara oy verme derdine düşüp orada burada tartışmak yerine kim olduğumuzu fark etmemiz gerek biraz.
Biz mi farkındayız olan bitenin yoksa İsrail’in yolladığı bombalarda çiçek yetiştiren Filistinli kadınlar mı?
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.