Star kim?
“Milletimiz kitap okumuyor, maçlar boş tribünler önünde oynanıyor, sinema izleyicisinden haber var mı, sahi tiyatro neydi…”
Küçükken annem hep anlatırdı, efsaneye göre yıllar önce evinde televizyon olan bir aileye belirli bir akşamda misafir gidilir (kocaman köyde tek bir evde televizyon olduğunu düşünürsek o zamanlar çok popüler olmalılar) kadın erkek, çoluk çombalak oturulur ve Dallas diye bir dizi izlenirmiş. Çekirdek çitlemenin tadı o zamanlar hep bir başkadır bence!
Televizyonun sahibi olan ailenin sürdürülebilir periyodik misafirperverliği kadar ilgimi çeken bir konu da o kadar insanın tek bir amaçla bir araya gelebiliyor olmasıdır. İçinde yaşadığımız zamana göre rivayette bahsi geçen insanların hayatındaki olumsuz şartlar, onları bir araya getirmekte etkili olsa gerek. Tüm evlerde televizyonun olmaması bu sihirli kutu ve içerisindeki starları ulaşılmaz kılıyordu. Dallas’ın haftalık olarak insanlara verdiği hazzı düşünemiyorum.
Aslında eskiden sistemli bir işleyiş varmış sanki ihtiyaçların karşılanmasında. Karnını doyurabiliyorsa o gün canım ülkemin insanı, şükreder. Başını sokacak bir evi varsa ne ala. Sonrasında zaten itibar gelir kendiliğinden. Bugünlerde biraz daha farklılaştı gibi aynı durum. Bireysel krediler insanlara zengin olmadan kral olma fırsatı tanıyor mesela. Yine aynı krediyle alınan ceplerimizdeki sihirli dünya da bize star sensin diyor, yarat kendini baştan aşağı!
Bunun üzerine canım ülkemin canım sanatçısı da dört yılda bir satmayan albüm yapacağına yılda bir kez tek bir parça yapmayı yeğliyor ticari kaygılar içinde. Passolig furyasının zehri sanılan tribündeki boşluklar da aslında biraz star karmaşasından kaynaklanıyor. İnsanlar neden içinde bulunmadıkları bir eylemin parçası olmak istesin ki hem?
Yirmi iki adam bir topun peşinden neden koşuyor anlamıyorum, derdi babaannem. Şimdiyse top insanların ayağında.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.