ÇEVRE BAKANLIĞI MÜSTAKİL OLMALI
Yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte bazı bakanlıkların ayrılacağı söylenmektedir. Bu konuda en önce ayrılması ve müstakil olması gereken bakanlıkların başında bana göre Çevre Bakanlığı gelmektedir.
Halen yatırımcı bir bakanlık olan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile korumacı bir bakanlık olan Çevre Bakanlığının birleştirilmesiyle oluşturulan ve adı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olan Bakanlık eliyle yürütülen çevre hizmetlerinin daha aktif ve daha verimli olması için müstakil ve sadece koruma görevi ön planda olduğu bir yapıya kavuşturulması gerekir.
Çevre konusunun dünya gündemine girdiği yetmişli yıllardan itibaren Türkiye’de çevre korumaya ilişkin görevler çeşitli bakanlıklar ve kuruluşlar aracılığı ile yürütülmeye başlamıştır. Tüm bu kurumlar arasında eşgüdüm sağlamak amacıyla “Başbakanlık Çevre Örgütü” 1978 yılından itibaren Devlet Bakanlığı’na bağlı “Çevre Müsteşarlığı” sonra sırasıyla Çevre Genel Müdürlüğü (1984) ve tekrar “Çevre Müsteşarlığı (1989) düzeyinde hizmetlere devam edilmiştir.
Çevre alanında daha etkili bir kurumsal yapı oluşturmak amacıyla 21 Ağustos 1991 tarih ve 20967 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 443 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile müstakil bir Çevre Bakanlığı kuruldu. O dönemde Bakanlığın Taşra Teşkilatı olarak sadece 32 ilde il müdürlüğü kurulabilmişti ve bunlardan biride Konya Çevre İl Müdürlüğü idi. Bakanlığın 81 ilde teşkilatlanması ancak 2001 yılında tamamlanmıştır.
AK Parti Hükümetleriyle birlikte 01.05.2003 tarihinde kabul edilen 4856 sayılı yasa ile Çevre ve Orman Bakanlığı birleştirilerek Çevre ve Orman Bakanlığı kuruldu. Çevre ve Orman Bakanlıkları ve bunların alt birimleri de bir yerde koruma görevi üstlendiklerinden onların dahi bir arada çalışma uyumu uzun zaman aldı.
Tam işler iyi gidiyor derken 2011 yılına gelindiğinde Çevre ve Orman Bakanlığı kapatıldı. 644 ve 645 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bayındırlık Bakanlığı ile Çevre birimleri birleştirildi, Orman tekrar ayrıldı ve su birimleriyle birleştirildi. Bu suretle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı adı altında iki ayrı bakanlık oluşturuldu. Halen bu Bakanlıklar eliyle genel çevre hizmetleri yürütülmeye devam edilmektedir.
Mevcut durumda son beş yıldır bazı görevler mevcut Bakanlıklar arasında görev yetki ve sorumluluk bakamından birbirine karışabiliyor. Örneğin Sulak Alanların korunması konusu Sulak alanların ve Toprakların kirlilikten korunmasından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı; bu sulak alanları besleyen su havzalarının korunmasından Orman ve Su İşleri Bakanlığı (Su Yönetimi Genel Müdürlüğü); Su yapılarının işletilmesinden Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü yetkili ve sorumludur. Sulak Alanlarda yetişen Su Ürünlerinin yönetiminden ise Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkili ve sorumludur.
Başka bir örnek verirsek korunması gereken tabii bir güzelliğe sahip alanı yaşatmak ve sürdürülebilirliğini sağlamaktan Orman ve Su İşleri Bakanlığı (Doğa Koruma ve Milli parklar Genel Müdürlüğü), bu sahaların sınırlarının belirlenmesi ve ilan edilmesi ile bu sahalarda yatırım yapılmasından ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü) yetkili ve sorumludur. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Velhasıl Cumhuriyet döneminin son çeyreğinde dünya gündemiyle birlikte ülkemizin de gündemine giren çevre konusu binlerce insan için iş kapısı aş kapısı olmaya devam ediyor. Ancak kurumlar arasında çevre ile ilgili yetki ve sorumluluk paylaşımında kafa karışıklığı devam ediyor.
Memleketimin havası, suyu, toprağı, ağacı, gölleri, nehirleri, doğal güzellikleri her görüşten ve her yaştan insana lazımdır. Yani genel adı çevre olan bu değerlerin yönetimi ve sürdürülebilirliği ancak tek elden sağlanabilir. Dünya’da gelişmiş pek çok ülkesinde bu işlerden müstakil bir Çevre Bakanlığı sorumludur.
Memuriyetinin son 23 yılını Çevre ile ilgili kurumlarda hem resmi görevli hem de gönüllü çevreci olarak çalıştıktan sonra emekli olan bir vatandaş olarak ülkemin çevresel geleceğine yön veren en önemli kurumun sadece Çevre Bakanlığı olacağına inanıyorum. İnşaallah yeni hükümetin kuruluşunda bu konuyu dikkate alırlar. Hemen olmasa da ilerleyen aylarda bu değişikliği bekliyorum.
Anayasanın 56. Maddesinde “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” ifadesi yer almaktadır. Bu ödevi yerine getirmek için konuya duyarlı vatandaşlarımızın ve sivil toplum örgütlerinin de çevreden yana tavır almaları süreci hızlandırır kanaatindeyim. Kalın sağlıcakla.
ÇEVRE SÖZÜ: Çevreyi Hor Gören Geleceği Zor Görür.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.