Direniş Karatay’la aralanan kapı…
TARİHE YOLCULUK (232)
Direniş Karatay’ın daha sürükleyici olması, genç seyircileri cezbetmesi açısından dünyada ender görülen üç şehzadeyi bir arada tutan Celâleddin Karatay gibi bir emirin, devlet adamı olarak nasıl bir siyasi zekâya, bilgiye sahip olduğu bu filmde ön planda tutulması gerekirdi.
KTO-Karatay Üniversitesi’nin ilk sinema filmi olması ve Selçuklularla ilgili ilk tarihî film olması dolayısıyla ‘Direniş Karatay’ı, Selçuk Kongre Merkezi’nde yapılan Konya Galası’nda izledim.
İki saat süren filmden önce KTO – Karatay Üniversitesi Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Selçuk Öztürk, yaptığı selâmlama konuşmasında, 10 Mart 2018 tarihinde Türkiye ile birlikte 9 Avrupa ülkesinde gösterime giren filmle ilgili olarak “Biz Direniş Karatay filmini, tarihimizin en az dokunulan ve bugünkü devletimizin temellerinin atıldığı günleri, o zamanın çilesini ve kahramanlarını tanımak, tanıtmak, hatırlamak ve vefa borcumuzu ödemek için yaptık” dedi.
62.,63. Ve 64. Hükümetlerin Başbakanı ve Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu da, Konya’nın bir medeniyet başkenti olduğunu belirterek geçmiş Konya, Selçuklu ile ilgili bilgi eksikliğine dikkati çekerek “Selçuklu Devleti hem Osmanlı’nın cihan devleti olmasını sağlayan tohumların atıldığı bir merkezdir, hem de Cumhuriyetimizi bir devlet olarak sahneye çıkartan bütün hasletlerimizin oluştuğu, geliştiği yerdir. Bu anlamda Selçuklu tarih açısından üzerinden az araştırma yapılmış, konuşulmuş bir meçhuldür. Selçuklu denilince zihnimize Haçlılarla ve Moğollarla savaşmış kahraman Kılıçaslan, Alâeddin Keykûbâd gibi birkaç isim dışında isim saymamız zordur” ifadelerine yer verdi.
“Eğer 13. Yüzyıl Selçuklu’su olmasaydı, Osmanlı Devleti olmayacağı gibi daha sonra bize kadar intikal eden medeniyet birikimimizin hiçbirisi olmayacaktı” diyen Sayın Davutoğlu’na hak vermemek elde değil.
***
Selman Kayabaşı ise, yazdığı “Direniş Karatay” romanından sinemaya aktarılan filmin hem senaryosunu yazan ve hem de yapımcılığını üstlenen yazar, senarist ve yapımcı bir kişi. Efendim galada filmin oyuncuları da güzel şeyler söylediler. Filmde Moğollardan “Tatar” olarak söz ediliyor. Filmin ana konusu ise şöyle: Türkiye Selçuklu Devleti’nin başkenti olan 13. Asır Konya’sının, Anadolu’da bazı şehirleri tarumar eden, taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayarak yağmalayan Moğollar ile Uluğ Sultan Alâeddin Keykûbâd’ın zehirlenmek suretiyle vefatından sonra Karatay Medresesinin de bânisi olan Emir Celâleddîn Karatay’ın Ahî Evran ve Sadreddîn Konevî’yle bir olup Moğollara nasıl direndiği, mücadele ettiğini anlatıyor. Film, galaya katılan Konyalı seyircilerden büyük alkış alan Celâleddin Karatay’ın devletin nişan ve alâmetlerini bir heyet tarafından götürülerek Kayı Obası Beyi Ertuğrul’a teslim edilmesiyle son buluyor.
İki saat süren bu film, Selçuklu’yu anlatan ilk sinema filmi olması dolayısıyla takdire şayan olarak görülebilir. Filmde Moğollarla gerçekleştirilen Kösedağ Savaşı sahnelerinde bine yakın figüranın kullanılması ve okların yağdırılması sahneleri de güzeldi. Bacu Noyan’ın bıçakla yaralanma sahnesinde daha inandırıcı olması için salça yerine kan kullanılsaydı daha iyi olurdu. Filmin daha sürükleyici ve genç seyircileri cezbetmesi açısından üç şehzadeyi bir arada tutması açısından Celâleddin Karatay gibi bir emirin, nasıl bir zekâya, bilgiye, devlet adamı ve siyasi maharete sahip olduğu bu filmde ön planda tutulması gerekirdi. Çünkü dünyada üç şehzadeyi tahta tutan Celâleddin Karatay gibi bir başka emir görülmemiştir. Bu da onun siyasi dehasını gösterir.
Filmde, Konya’nın Moğollara karşı savunulması ve direniş sergilenmesinde fütüvvetin ana unsurlarından olan Ahi Evran ile kurduğu Ahîlik (esnaf teşkilatı) ile Şeyh Sadreddin Konevî ve talebelerin ön planda tutulması, Mevlâna Celâleddîn Rûmî’yi sevenler ve Mevlevîler tarafından nasıl karşılanacağını doğrusu pek merak etmiyor değilim.
Filmde ayrıca, Moğol ordularının komutanı Bacu Noyan ile Sultan II.Gıyaseddin Keyhüsrev’in savaş meydanından kaçmak suretiyle Selçuklu ordusunun yenilgisiyle sonuçlanan 1243’deki Kösedağ Savaşı’ndan sonra Konya’ya yapacağı saldırı öncesi Emir Karatay’ın, talebeleri ile zikir halkasında zikrederken Sadreddîn Konevî’ye gelip, “Sadreddin zikir zamanı değil, artık direnme vakti” dedikten sonra Konya halkıyla birlikte topluca zikir halinde elden ele taş taşınması sahnesi ise, Direniş Karatay açısından bir savunma taktiği olarak algılamakta epey güçlük çektiğimi belirtmeliyim.
Direniş Karatay’ın, daha iyi ve daha güzel kurgulanmış Selçuklu filmlerine kapı aralaması dileğiyle 100.000, 500.000 ve hatta 1 milyonun üzerinde seyirciye ulaşmasını temenni ederim.
YARIN: İstiklâl Marşı’nın evrensel mesajı ve Mehmed Âkif…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.