Duanın iyileştirici gücü
Merhaba sevgili okurlarım,
Geçen haftaki makalemde, Dünya Sağlık Örgütü'nün sağlığı biyolojik, psikolojik ve sosyal iyilik hali olarak tanımladığından bahsetmiştim. Son yıllarda bu tanıma spiritüel (manevi, inanca dayalı, tinsel) sağlığı da dahil etmek önem kazanmıştır. Spiritüel sağlık, kişinin kendisiyle ve daha büyük bir gücün varlığıyla olan bağını ifade eder, anlam ve amaç bulmasını sağlar.
Dünya Tabipler Birliği Lizbon Bildirgesi’nde (1981) “Hasta, uygun bir dini temsilcinin yardımı da dahil olmak üzere, ruhsal ve manevi teselliyi kabul veya reddetme hakkına sahiptir” ifadesi yer almaktadır. Dünya Tabipler Amsterdam Bildirgesi’nde (1994) ise “Herkesin, kendi ahlaki ve kültürel değerlerine, dinsel ve felsefi inançlarına sahip olma ve bunlara saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır” ve “Hastaların, bakım ve tedavileri sürecinde her zaman manevi destek ve yol gösterme hakkı vardır” ifadeleri bulunmaktadır. Bu süreçte manevi sağlığımıza en etkili şekilde destek olan unsurlardan biri de duadır.
Film izlemeyi severim, özellikle de gerçek hayat hikayelerini konu alan dram filmlerini. Beni en çok etkileyenlerse hastalık hikayelerini içerenlerdir. Yabancı filmlerde zor anların içinde sıklıkla karşıma çıkan bir replik vardır: "Keşke dua etmeyi bilseydim." Bu söz bana hep dokunaklı gelmiştir. Oysa dua etmek, bilgi gerektiren bir şey değil. Dua, insanın yaratılış fıtratında var olan bir olgudur. Belki farkında değiliz ama hayatın her anında dua ediyoruz.
Dua etmek için illa ki söz söylemek gerekmez; mimiklerimiz, jestlerimiz ve hatta içsel duygularımızla da dua ederiz. Nasıl mı? Yeni doğmuş bir bebeğin süt kokusunu içimize çekerken, annemize sarılırken, dostlarımızla sohbet ederken, doğaya bakarken, yemek yerken, şükür hissiyle dolduğumuz her an dua ederiz aslında. Bu bilinçsizce yaptığımız en büyük duadır.
Dua, stres seviyemizi düşürür ve bize umut aşılar. Umut, vücudumuzda sters hormonu kortizon seviyesini düşürür mutluluk hormonlarını (serotonin, dopamin gibi) ve aynı zamanda doğal ağrı kesiciler olan endorfin ve opioidlerin salgılanmasını tetikler. Bağışıklık sistemimizi güçlendirir ve hem fiziksel hem de ruhsal sağlığımızı destekler. Bedenimizin yükü hafifler, kalbimiz huzur bulur. Kalbi huzurlu olan bir insanın vücudunda kan akışı artar ve bu, beynin esneklik kazanmasını sağlar. Dua, karanlık bir odada bir mum yakmak gibidir; bilinç daha aydınlanır ve net hale gelir.Beynimizin bilinçli davranma ve duyguları yönetme yeteneği gelişir. Dua etmenin beyinde prefrontal korteksi ve oksitosin salgısını olumlu yönde etkilediği bilinmektedir. Ayrıca, dua etmek kronik hastalıkla mücadele eden bireylerde iyileşme sürecini destekler ve psikolojik dayanıklılığı artırır.
Mevlana'nın şu sözü ne kadar anlamlıdır: "Dua, denizin dibindeki incinin suya olan aşkıdır."
Dua, insanın içsel dünyasında derin bir bağ kurmasını sağlayan bir ibadet ve içsel konuşma biçimidir. Bir tohumun toprağa ekilip suyla büyüyerek filizlenmesi gibi, dua da ruhu besleyerek kişinin iç huzurunu artırır. Dua eden kişiler, kaygılarını ve sıkıntılarını yüksek bir gücü emanet ederek psikolojik bir rahatlama hissederler. Düzenli dua eden bireylerin zihinsel odaklanmalarının arttığı ve depresyon belirtilerinin azaldığı gözlemlenmiştir. Dua, bireysel bir eylem olmanın ötesinde, toplumsal dayanışmayı da güçlendiren bir unsurdur. Ortak dualar, bireyler arasında güçlü bir bağ oluşturarak sosyal desteği artırır. Zor zamanlarda bir araya gelip dua eden topluluklar, ortak bir gücü hissederek daha dirençli olabilirler. Yunus Emre’nin şu sözü, toplumsal bağları güçlendiren duanın önemini çok güzel anlatıyor: "Eğer bir gönüle girmek istersen, dua ile gir, sevgiyle kal."
Kısacası, dua bireyin fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığını destekleyen güçlü bir aracıdır.
Benim size duam şudur: "Her zaman dua ve umutla kalın ve dualarınıza beni de katmayı unutmayın!"
Ramazan Bayramınızı da kutlar sevdiklerinizle beraber nice bayramlar dilerim.
Sağlıklı ve hoşça kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.