Gagavuzya-Konya birlikteliğine doğru…
TARİHE YOLCULUK (265)
Sille’de Hristiyan Gagauz Türkleri’yle bir araya gelen Konyalı aileler, kültürel köprü kurmak için karşılıklı öğrenci mübadelesinde görüş birliğine vardılar.
Alperenlerin, gazilerin, dervişlerin, akıncıların Rumelisi, 14’üncü ve 20’inci yüzyıllar arasında, milyonlarca Müslüman Türk’ün, Hristiyanın ve Musevînin yaşadığı müreffeh bir “Güneş Ülkesi” olmuştur.
Osmanlı’nın batının emperyalist haçlı saldırıları neticesinde 19. Yüzyıldan itibaren zayıflamaya başlamasıyla birlikte Balkanlardaki azınlıklar kışkırtılmış ve huzur bozulmuştur. Bunun sonucunda Balkanlar’daki Müslümanlar ve özellikle Müslüman Türkler gerçek bir etnik temizliğe ve acımasız bir soykırıma tâbi tutulmuşlardır. Daha önceki yazılarımızda buna değinmiş idik. En az 5 milyon Müslüman Türk şehit edilmiş ve bir o kadar nüfus da çok kötü şartlar altında göçe zorlandığını ifade etmiştik. Rumali va balkanlar denilince, hafızlarımızda beş asırlık bir muhteşem medeniyet ve yüreklerimizde silinmeyen bir elem olarak yaşamaya devam etmektedir. Balkanlar’daki ‘evlâd-ı fatihân’ı ve şanlı ecdâdımızı elbette unutamayız. Onları rahmetle yâd etmek lâzım.
Balkanlar, Türkiye’nin en güçlü bağlarının bulunduğu bölgelerden biridir. Asırlara dayanan tarihimizin izlerini edebiyattan sanata, düşünce hayatından mimariye varıncaya kadar geniş bir alanda görmek mümkündür. Gagauzca türkülerin diline bile baktığımızda bunu görmek ve müşahade etmek mümkündür.
Balkan acısı, yüreğimizin sızıdır. Bu acıları dile getirmiştim. Balkan acısı, tarih kitaplarına pek girmese de halkımızın ve milletimizin yüreğinde hiçbir zaman dinmemiş ve aynı zamanda dinmeyecek bir sızı olarak kalmıştır. Arnavutluk, Makedonya, Karadağ, Bulgaristan, Yunanistan, Batı Trakya, Kosova, Bosna Hersek, Hırvatistan, Slevanya, Romanya, Gagavuzlar, Macaristan-Polanya, Pomaklar, Torbeşler, Çingeneler…
BÜYÜK HAYAL PEŞİNDELER…
Sille’de, Hristiyan olmasına rağmen konuşmasına “selamünaleyküm” diyerek başlayan Gagauz (Gökoğuz) gazeteci Dmitri’yi dinlerken Balkan ülkeleri gözümün önünde birden canlanıverdi. Balkanlar’da son dönemlerde büyük hayaller konuşulmaya başlandığını ifade eden Dmitri, herkesin “Büyük Yunanistan, Büyük Romanya, Büyük Sırbistan, Büyük Makedonya, Büyük Arnavutluk v.s.” büyük olma hayaliyle yatıp kalktığını ifade ederek sözü Romanya’ya getirmişti: “Moldovya ve Romanya halkı kökleri aynı ve aynı dili konuşuyorlar. Aralarında bir olma ve birleşme hayalleri de var. 1918’de Büyük Romanya Devleti oluşuyor. Bu sene 100. yıldönümü kutlanıyor. Bu vesileyle son zamanlarda mitingler düzenleniyor, deklarasyonlar imzalanıyor. Fakat bunlar resmi bir sıfat taşımıyor. Moldova-Romanya birlikteliği 22 yıl sürüyor. 1940 senesinde Sovyetler Birliği’nin Moldova topraklarını ele geçirmesiyle bu birliktelik bitiyor. Romen milliyetçileri ise birleşme fikrini devam ettirdi. Burada tek millet ve tek devlet hayali yatıyor. Yâni iki halk tek devlet çatısı altında bir ve beraber olmak istiyor. Romanya 2004’de NATO’ya girmiş ve 2007’de de AB üyesi olmuştur.”
Moldova Cumhuriyeti’nin Sovyetlerin dağılmasından sonra 1991’de kendi bağımsızlığını kazandığını kaydeden Dmitri, Moldova’nın, Romanya ile birleşmeyi AB’ye açılan bir kapı olarak da gördüğünü belirtmesine rağmen yetkileri kısıtlı Cumhurbaşkanlığı ile Meclis arasında uyumun da söz konusu olmadığını ve bir çatışma yaşandığına da işaret etmişti. Moldovya halkının sadece yüzde 23’ünün Romanya ile birleşmeye karşı çıkmadığını geri kalanının ise geçim derdine düştüğünü dile getiren Dmitri, bu durumun Gagauzlar için de geçerli olduğunu söylemişti. Gagauzların birleşmeye karşı olduklarını ve Rusya’dan yana tavır takındıklarını belirten Dimitri, bunu “iki kötü arasında az kötü olanı” yani sizin anlayacağınız ehveni şeri seçmeye çalışıyorlar diyerek izah etmeye de çalıştı. Ayrıca Moldova’nın “kilise” olarak Moskova’ya bağlı olduğunu da ifade etti. Bu arada Romanya Kilisesi ile Moskova Kilisesine bağlanma noktasında kiliseler arası mücadelenin de varlığına işaret edilmiş oldu.
Hristiyan Gagauz Türkleri, dillerini ve kültürlerini kaybetmemek için büyük bir direniş sergiliyorlar. Ayrıca “Gagauz Kilisesi” olması ve kendi kiliselerine gidip orada ibadetlerini yapmaktan yanalar. Bunu da son derece önemsiyorlar. Gagauzlar ayrıca, Türkiye’nin ve Türkiye halklarının kendilerine sahip çıkarak ekonomik açıdan karşılıklı alışveriş yapmak istiyorlar. Ziyaretlerin artırılarak turizmin canlandırılmasını çok istiyorlar. Türkiyeli Türklerin Gagauzya Yeri’ni görmelerini ve Gagauz Türklerini tanımalarını çok ama çok gönülden istiyorlar.
Selçuklu Belediyesi ile Gagauzya Yeri’ndeki Kongaz Belediyesi arasındaki “kardeş şehir” antlaşmasının turizm ve kültürel boyutuna daha fazla ağırlık verilmesi gerektiği de o toplantıda dile getirilmişti. Gagauzya ile Konya arasında ailelerin karşılıklı öğrenci getirip götürmeleri ise. toplantıya damga vuran en güzel projeydi.
Gagauzya hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlayan ve Gagauz Türkleriyle ilgili bizi Sille’de buluşturan Toplumsal Gelişim Derneği Başkanı Abdullah Uluyurt ile Ahde Vefa Turan Birliği Derneği Genel Başkanı Harun Meral’e, teşekkürü büyük bir borç biliyorum.
Buradan tekrar Dmitri ve Dr. İrina ile Gagauz Türklerine selamlarımızı iletiyoruz.
YARIN: Cennet dedikleri bir yer: Beyşehir…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.