Mustafa Balkan

Mustafa Balkan

GEZ KONYA’YI, GÖR DÜNYAYI (10)

GEZ KONYA’YI, GÖR DÜNYAYI (10)

“Çok okuyan değil, çok gezen bilir” deyişiyle yollara düşen, bu arada okumayı da elden bırakmayan yabancı seyyahlar, coğrafî ve tarihî konumu itibariyle Konya’ya da uğrayarak “Gez Dünyayı, Gör Konya’yı” dedirtmişlerdir. Bu arada gezginlerin Konya hakkında yazdıklarını okuduğumda ortaya; Konya için kullanıla gelen o güzel deyişi “Gez Konya’yı, Gör Dünyayı” şeklinde değiştirebileceğimiz kanısı da hani çıkmıyor değil…

Konya’da o dönemin ahilerinden olan şehrin kadısı İbn Kalem Şah’ın zaviyesine konuk olan İbn Battuta, “Onlar futuvette kendilerini Emirü’l-Muminin Ali b. Ebi Talip’e kadar uzanan bir tarikata bağlarlar. Sufiler nasıl hırka giymekle tanınırlarsa, bunlar da şalvar giymekle tanınırlar” diyor. Acaba diyorum, yakın zamana kadar Konyalı kadınların giydiği şalvar, ahilerin giydiği o şalvar olmasın sakın!

Ünlü gezgin Battuta, 1330’ların Konya’sında halkın, “Mesnevî’ye çok kıymet” verdiklerini ve Mevlânâ Celâleddin’in sözlerinden ibret alarak Mevnevî’yi öğrenmeye ve Cuma gecelerinde zaviyelerde okuduklarını söylüyor. Gerçekten biz Müslümanlar olarak Mesnevî’ye günümüzde de değer verebilsek, Mesnevî’yi öğrenmeye ve Cuma geceleri okumaya gayret etmiş olsaydık; ne sahte imamlara, ne sahte şeyhlere, ne de sahte hocalara inanmaz, kanmaz ve 15 Temmuz gibi etkisi senelerce sürecek bir kalkışmaya şahit olmaz, daha önceden ön görüp yılanın başını daha büyümeden kopartırdık.

Fransız şövalyesi olarak Kudüs’e giden ve dönüşte 1432 yılında Konya’ya uğrayan seyyah Bertrandon, Yunanlıların Konya’ya “Quhongnopoly” dediklerini ve Karaman’dan ayrıldıktan sonra iki gün at sürmesine rağmen hiç akarsuya rastlamadığını ve ağaç görmediğini belirterek Konya iç surlarının harap bir halde olduğunu da ifade ediyor. Konya’da dört gün kalan Fransız seyyah, Kıbrıs’tan gelen kralın elçisiyle birlikte saraya hükümdarın yanına çıkma şansını, bu elçi sayesinde yakalamanın verdiği sevinçle birlikte elçinin,  sultana sunacağı hediyelerin neler olduğuyla ilgili şu bilgileri veriyor: “Altı parça Kıbrıs işi yün pelüş, kaç metre uzunlukta olduğunu bilmediğim renkli kumaşlar, yaklaşık kırk kelle şeker, iki tane zemberekli ok yayı, bir düzüne kadar ok ve bir tane de haberci şahin.”

Gezgin, Konya Köşkünde elçinin kabul edilişi ile sarayın içini şöyle anlatıyor:

“Elçi, sarayın kapısına kadar at binmiş olarak geldi ve orada attan indi. Yaklaşık üç yüz kişinin sığabileceği büyük bir salona alındık ve burasını boydan boya geçtikten sonra hükümdarın bulunduğu odaya girdik. Onu bir halının üstünde oturuyor bulduk, adetleri böyleymiş. Altın işlemeli kumaştan dört köşe bir yastığa yaslanmış bir halde bulunuyor, kılıcı da hemen yanında duruyordu. Kendisinin de üstünde altın işlemeli koyu kırmızı kumaştan bir giysi vardı; yanı başında, bana söylendiğine göre şehirden üç adam oturmaktaydı. Kölelerinden otuz kadarı, odanın çevresine sıralanmış bir halde ayakta duruyorlardı; hükümdarın ön tarafında ise baş vezir ayakta durmaktaydı.

“Daha sonra bu hükümdar, harcaması için elçiye para gönderdi, âdetleri böyleymiş; gönderilen para elli gümüş akçeydi. Hükümdarın büyük oğlu da otuz akçe gönderdi; bir Venedik dukası elli gümüş akçe ediyordu.”

 

***

Bazı yabancı gezginlerin Konya hakkında, kendi namlarına propaganda yaptıkları sözleri ve anlatılara fazla yer vermedim. Fransız mimar Charles Texıer, 1834’ün Konyasını şu sözlerle resmediyor: “Konya şehri Elcezire ile İzmir arasındaki geçmiş ticaret yolu üzerinde olduğundan ehemmiyeti vardır. Fakat Sultan Murad’ın yaptırdığı kervansaraylar bir taraftan yıkılmakta ve şehir sanayiden bir şeyi vücuda getirmektedir. Bu suretle günden güne sefalete düşmesi muhtemeldir.”

 

***

Ecnebi gezginlerin Konya’yı merak etmeleri ve bu güzel şehri gezip görmek istemelerinin en büyük sebepleri arasında bana göre; Haçlı Seferleri’nin bu bölgede yapılmış olması, insanlık tarihi açısından su ve medeniyet havzası içinde yer alması, tarımın bu ovada ve Çatalhöyük’te ortaya çıkması sayılabilir.

 

AZİZİM DİYOR Kİ…

Ortaçağ tarihçileri, Selçuklu tarihiyle ilgili çok az vesika ve yazıya rastladıklarını ve bunların da İran, Arap ve Avrupa kaynaklı tarihçilerin yazdıklarıyla yetinmek zorunda kaldıklarını söylüyorlar.

Ben de diyorum ki, Selçuklu ve Osmanlı Konya’sını gezen daha başka seyyahlar muhakkak vardır. Vatikan’da ve diğer ülkelerdeki Selçuklulara ait yazma eserlere ulaşarak Selçuklu tarihi ve Konya hakkında daha orijinal bilgi ve belgelere pekâlâ ulaşılabilir, diye düşünüyorum.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Balkan Arşivi
SON YAZILAR