İNCE MİNARE DARÜ’L-HADİS’İ VE CİVARI
Bir buçuk senedir bu hadis evinde, yurdunda, okulunda, fakültesinde haftada en az üç kere yeni tabirle etkinlikler olur. Dersler okunur. Dolayısıyla evvelce fazla tanımadığımız bu bölgeyi biraz tanır gibi olduk. Tam da tanıyamadık. Birileri bize buraları anlatsa ne olur. Tanıyamadığımız bu bölge geniş bir dikdörtgen şeklindedir. Doğudaki kenarı Kültürpark köşesinden başlar, güneye devam eder. İnce Minare’nin önünden geçer, geniş bir yaya yolu, güneyde meşhur meydana ve kavşağa varır. Eski tabirle “Kibrit’in apartmanından sağa yani batıya döner ve devam eder, eski doğum evi ve devamı, Hacı Hasan Camii karşısı ve kesişen yola kadar varır. Oradan kuzeye döneriz, Mareşal İlkokulu ve devamı sonra sağa dönerek yeni yapılan katlı otu parktan dikdörtgenimizi tamamlarız. Burada insanlar, dükkanlar, onların reklam dünyaları, levhaları, insanımızın özellikle bayanların ve genç kızlarımızın giyim kuşamı, izbeye inen karanlık dükkanlar. Bunları bir sosyolog mu yoksa bir başkası mı anlatacak bize. Sanki bütün yüksek tahsil gençliği orada. Küçük küçük burslar oralarda harcanmakta, yaya kaldırımları dolup taşmakta. İnce minaredeki dersler ile dışarıda yürüyenleri nasıl buluşturacağız; dışarıya ses yayın cihazı mı konacak, yoksa dev bir ekranla, yürüyenlerin dikkatleri kısa veya uzun bir müddet için derse çekilecek mi? İçerideki okutan ve dinleyenler zaten elli yıldır birbirleriyle beraberdirler ve kendi kendilerine dolup dolup boşalırlar. Bir fıkra anlatırlar. Bir kandil gecesi, vaiz hoca efendimiz ders vermekte. Konu, öteki alemde Kevser havuzundan içemeyecek olanlar, havuz başından kovulacaklar. Kimler bunlar; Allah’a şirk koşanlar, insan öldürenler, ana babaya isyan halinde olanları, faiz yiyenler… liste uzayıp gider. Eşin dostun ısrarı ile camiye o yatsılık gelen bir kardeşimizin tepesi atar. Bakar ki liste uzayıp gider. Ayakkabılarını alır, yavaşça kürsüye hoca efendimize yaklaşır ve hafif bir sesle; “Aslan hocam, havuzun etrafında kimse kalmadı, kendin doldur kendin iç, hadi bana Allah’a ısmarladık”.
Yahu şu yaya kaldırımından geçen binlerce vatandaşı bize bir anlatın, tanıtın, görevimizi bilelim, ne yapıp yapalım, onları da İnce minare mescidine alalım. Alırız almasına hoca ammaaa, mescidin dar, elli kişi anca sığar. Olsun cemaati çoğaltalım yer bulunur, az ileride Nasuh Bey var, Abdülmü’min Mescidi var, Tahir Paşa Camii var, Beyhekim var. Var oğlu var. Hatta canı kızıp bilardo salonunu bize tahsis edecek kardeşlerimiz de çıkar. Yeter ki biz kaldırımdan geçenlere sesi ve görüntüyü sunalım.
Geçen haftalardan birinde, yoldan geçen bir genç bize sordu, burası nedir amca. Bize kilise dediler, taşlamamızı istediler. Biz de anlattık burası kilise değildir, kiliseyi de taşlamayın dedik. Sonra genç bir daha eğildi ve bize sordu; “hangi topluluğa gireyim?”. Birkaç isim sıraladı. Baktık bunlar pek tekin isimler değil, anarşi ile meşgul olanlar. Biz bunlara girme, camiden ayrılma dedik, doğrusu merak da ettik. Konya’da bu fikirleri bu çocuklara kim verir? Ha onu unutmadan söyleyelim, çocuk bu yörelerin çocuğu değil gibi idi. Allah bizleri hatalarımızdan, günahlarımızdan korusun, amin.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.