Rivahi Kalay

Rivahi Kalay

KİMSESİZLİĞİN ADRESİNİ Mİ SORDUNUZ?

KİMSESİZLİĞİN ADRESİNİ Mİ SORDUNUZ?

Memleketin en yeşil, en güzel ilçelerinden birinde, terk edilmiş, yıkılmak üzere olan, bakımsız, kapısında asma kilidi bulunan iki katlı eski binanın görüntüsünü almaya çalışan fotoğrafçılar vardı.  Üst katın virane penceresindeki tül dışarıya doğru savruluyordu. Oturan biri mi vardı ne! Burada oturmak mümkün görünmüyordu. Yaşayan biri olabilir mi?

Az sonra kalabalığın bulunduğu yere, engel durumuna rağmen sağa sola sallanarak,  başı önde, mahcup, sanki birilerinden kaçar gibi, yolun kenarından hızla biri yürüyor. Elindeki minik poşette birkaç parça yeşillik sebze var. Üzerindeki kıyafete bakınca dilenci,  yürüyüşüne bakınca deli sandılar, ne kadar doğruysa? Fotoğrafçıların resmini çekmeye çalıştığı evin kapısını titreyen elleriyle açtı, hızla içeri girdi.

Böyle bir yerde yaşayan mı var? Mümkün değil. Karşıdaki kişiyi incitmeden gidip bakması gerekiyordu. Girişi kapatan koca traktörün önünden geçti. En iyi park yeri bu evin önü mü?  diye düşünmeye başladı. Kapıya doğru gitti. Seslendi, kapıya vurdu, selam verdi, selam aldı. D.H. ile tanıştı.

Bir göz oda girişi olan evin sağ tarafındaki abdestlikte birkaç parça sabun vardı. İçeriden ağır bir rutubet kokusu geliyordu. Kokunun nedeni harabe evin kendisiydi. Merdiven çıkışının altında kullanılmayan görüntüsü sergileyen, çamaşır makinesi vardı. Tabii makineyi çalıştırmak için deterjan, elektrik lazım. En önemlisi yıkanacak birkaç parça kıyafete ihtiyaç var. Sanırım üzerindekiler dışında başka bir şeyi yok.  Oturduğu tabureyi yolcuya buyur etti. Yolcu kapı eşiğinde oturduğu yerde mutluydu. Karşılıklı sohbete başladılar. Kendisinin anlattığına göre;

‘Kazadan önce sağlıklı, ekmeğini kazanan biriymiş. Yedi sene önce İstanbul’da sigortasız çalıştığı / çalıştırıldığı işyerinde kazan patlaması sonucu beş arkadaşı ölüyor, kendi yaralı kurtuluyor. O günden sonra hayatına engelli olarak devam ediyor.  Sigortasız çalışması onun suçu değil. O çalışmazsa başkaları var. Evi var demeyin. Ev, İstanbul’da yaşayan birine miras kalmış, hayrına otur demiş, tanımıyor. Zaten evde oturmak istese bakım gerekli, içeri girmeye korkulur. Yokluğun içinde, kimsesiz biri için nimet kabul edilmiş. Her gün üç öğün yemeğini belediye veriyor, engelli maaşı var.’ Birde her şeye rağmen şükreden, mahcup bakışlarıyla tebessümü var.

Yolcu, ortamı görünce tüm gördüklerine anlam yüklemeye başladı. İnsan hayatı gibi evin hayatta kalması için, acı tatlı yaşananların olması gerekiyor. Evin, eşyaların enerjiye, yaşanmışlığa, insana ihtiyacı var. İnsanında yaşaması, hayatta kalması için yemek, içmek, barınmak en önemlisi bir çift laf edecek, bazen gözüne bakacak, tebessümle hayatına dokunacak birine ihtiyacı var. Bu an’lık karşılaşmada küçük tebessümlere yer veren, koca evdeki kimsesiz Koca Yürekli Çınar’ın ihtiyacının olduğu gibi…

Gitmek vakti gelmişti.  Birkaç dakikalık selamın verdiği sevinç gözlerinden okunuyordu. Sevinçle karışık hüzünle, yıpranmış ceketini düğmelemeye çalıştı. Titreyen eliyle misafirine kolonya ikram etti. Ne de olsa kapısına gelen biri vardı. Kapıdan uğurlarken, sevgi, mutluluk bir o kadar hüzün dolu gözlerle el sallarken;

‘- Yine beklerim, Sağ ol’  diyebildi. Sevenlerin, sevdiklerin kapını çalsın koca yürekli çınar

Sevgiyle kalın…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Rivahi Kalay Arşivi
SON YAZILAR