Konya’da DP-CHP Mücadelesi 2
Hasan Hüseyin Hoca, günde aldığı 25 kuruşluk harçlıklarını birkaç gün biriktirdikten sonra Hüseyin Nihal Atsız’ın “Bozkurtların Ölümü” adlı romanını alıp, okuyor. Sonra “Bozkurtlar Diriliyor” isimli romanı okuyarak her iki kitap ta kendisinde derin bir iz bırakıyor. Ben de gençliğimde okuduğumda o iki romandan son derece etkilenmiştim. Kendimi romandaki kahramanın yerine koymuştum.
Varol Hoca diyor ki, “Aslında bu iki romanı okuduktan sonra koyu bir “Türkçü” olmuştum” diyor ve sonra İslâmî muhtevalı ve Osmanlı tarihinden esinlenmiş romanları okumaya başladığını belirterek bu arada, gençliğinde hece vezniyle şiirler yazdığını öğreniyoruz. Şiir defterini çaldırdıktan sonra nesir yazmaya başlayan Hasan Hoca, ilk yazılarını “İslam’ın İlk Emri Oku” dergisine, sonra Konya’da yayınlanan “Şafak” ile “Anadolu’da Hamle” gazetelerine, uzun süre makaleler yazdığını ve daha sonra da Üstâd Necip Fâzıl’ın “Büyük Doğu” dergisinin tiryakileri arasına girdiğini söylüyor.
Hasan Hüseyin Varol Hoca, “Yaşadıklarım ve Gördüklerim” adlı hatırat kitabında, kısa zamanda kitap okuma hastalığına yakalandığını ve az bir maaş almasına rağmen her gün eve giderken bir veya birkaç kitap götürdüğünü ifade ederek bu güzel hastalığın, 1975 yılına kadar devam ettiğini ve Hayra Hizmet Vakfı’nı kurduktan sonra vakıf kütüphanesinin de devredilen bu kitaplardan teşekkül ettiğini öğreniyoruz.
İlmi kelâm ile felsefe arasında ikilem yaşayan ve Marksist felsefenin karşısına çıkmasıyla fikri açıdan bir çıkmazın içerisine sürüklenerek bunalıma giren Hasan Hoca, 1967 yılında “İslam’ın İlk Emri Oku” mecmuasında çıkan “Bana bir (Yol) Gösterin” başlıklı yazısını da eserinde paylaşıyor. Materyalizm ile idealizm arasında gidip gelen hoca, sonunda bir izbede “buldum” diyerek attığı narayla kendine gelerek ve ruhsuz bedenin cesetten farksız olduğunu anladıktan sonra da “Tevhid” ve “Vahdet” denizine doğru yelken açıyor:
“Heyecanla ‘buldum’ diye bağırdığımda ben, sosyal olgu açısından da ‘insan bütünü’ne ulaşmıştım… Kâinatta Allah’tan gayri hiçbir şeyin parçasız, bölümsüz, bölünmesiz, yani inkıtasız olmadığını, ancak her şeyin kendi cinsi içerisinde bireylerden ve gruplardan oluşan bir ‘bütüne’ ulaşması lazım geldiği düşüncesine ulaşmıştım. İnsanın fert, aile, grup, cemaat, soy-sop açısından parçalara sahip olsa da, yine insan olduğu ve dünyada tüm yaşayanları ve ölenleriyle, geçmişleri ve gelecekleriyle bir ‘insan bütünü’ oluşturduğu düşüncesine ulaştım… İşte o zaman artık rahatladım… Bu andan itibaren de sistemimi, hayatımı, düşünce temellerimi bunun üzerine oturttum…”
***
Kitapta, 1955’in Ramazan ayında ve üstelik askerlik yaparken Alay’da yaşadığı bir anısı var ki Hasan Hoca’nın, onu da kitabı alanların o kısmı muhakkak okumalarını tavsiye ederim.
***
Kendinizi “kaliteli bir insan” olarak yetiştirdiğinizde, işin ehli ve liyakat sahibi olup çıktığınızda, size hemen görev veriyorlar. Nitekim Hocamız da, askerden gelir gelmez 1957’de Çiçekçiler Camii’nde kadrolu İmam-Hatip olarak göreve başlıyor. İlkokul diplomasını sonradan alan Varol Hocamız, 1958’de Konya İmam Hatip Lisesi’nde “Kur’an Muallimi” olarak görev alıyor. Bu görevi kadrolu öğretmenler gelinceye kadar (1962-63) devam ediyor.
1959 yılında evlenen ve ilk evliliğinden Tahsin ve Fatma Zehra, 1961 senesinde de Hacı Mehmet Atçeken’in kerimesiyle kurduğu yuvadan da iki oğlan ve bir kızı olan Hasan Hoca, Sultan selim Camii’nde 10 yıl görev yaptıktan sonra 1979’da Kapu Camii’ne naklediliyor. 1982’de emekli olan Hasan Hoca, sun’i altın yapma çabasından tutun defineciliğe, cinlerle temastan tavukçuluk işine kadar pek çok maceralı işlere kalkışan Hasan Hoca; cinlerle ilgili macerasına kendisi son verirken de şu notu düşüyor: “Bugün ABD ve İsrail istihbarat örgütleri, cinlerle irtibat kurup, onları istihbarat konusunda kullanıyorlarmış. Türkiye’deki MİT teşkilatında çalışan ve bu işlerle uğraşırken bir darbe yeyip, felç olan birisini tanıyordum. Öldü, Allah günahlarını bağışlasın.”
***
Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’nde, Konya Basın Tarihi’yle ilgili araştırma yaparken, cinlerle ilgili kitaplara merakı olan insanlarla karşılaştım. Bazılarının simaları tanıdık gelse de benim oralarda pek bezim olmadığını söyledim kendilerine.
***
Hasan Hoca, Konya’da ilk defa ‘Altın İbik Tavukçuluk Kooperatifi’ni ortaklarıyla birlikte kurduklarını ve başkanlığa da kendisinin getirildiğini belirtirken madencilik işi ile ‘Zümersan’ markasıyla imal ettikleri gaz sobası işine nasıl girdiklerini ve gayet tabiki de politikaya nasıl bulaştığını da eserinde anlatıyor.
AZİZİM DİYOR Kİ…
Hasan Hüseyin Hoca, eserinde o kadar çok anısını paylaşmış ki, hangi birini dile getirmekte zorlanmadım değil. Bu kitabı okumakta fayda var.
Halaoğlu Süleyman Beşuğul’un vefatı beni son derece müteessir kılmıştır. Allah taksiratını affetsin. Şâirdi ve bestelenmiş pek çok şiiri de vardı. Şiirlerini bir kitapta toplamak istiyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.