Bahri Kılınçel

Bahri Kılınçel

Kudüs'teki son Osmanlı askeri

Kudüs'teki son Osmanlı askeri

“Başbakanımız Kudüs bize emanettir” deyince aklıma son Osmanlı askerinin hikayesi geldi. İngilizler yerli Arap işbirlikçilerle Osmanlı’yı arkadan hançerlemeye devam ederken 9 kasım 1917’de Kudüs düştü. Osmanlı ordusu 4 yılda 200 bin asker kaybetti. Kudüs’te artçı Mehmetçik Iğdırlı Hasan kalmıştı. 55 yıl sonra yazar İlhan Bardakçı, Hasan’la karşılaştığını anlatıyor:
Mevkii Kudüs. Mekan Mescid-ül Aksa, tarih 21 Mayıs 1972. Ben ve gazeteci arkadaşım Said Terzioğlu İsrail dışişleri rehberleriyle mübarek makamı dolaşıyoruz. Kudüs kapalı çarşısında rüzgar gibi dolanan kahvecilere çarpmadan yürüyünce Mescid-ül Aksa’nın önüne çıkarsınız. Miraç mucizesinin soluklandığı ilk kıblemizdir burası. Yavuz Sultan Selim’in 30 Aralık 1517’de devlete kattığı Kudüs’teki 12 bin şamdanlı avluya girilir. Yavuz ordusuyla yatsı namazını kılarken 12 bin şamdan yakıldığı için buraya şamdanlı avlu denir. Onu o merdivenin başında gördüm. İki metreye yakın bir boy… İskeletleşmiş vücudu üzerinde garip giysi… Palto, hayır kaput, pardösü veya kaftan değil öyle bir şey işte.
Başındaki kalpak mı, takke mi, fes mi? Hiç birisi değil. Oraya dimdik, dikilmiş. Yüzüne baktım da ürktüm. Hasadı yeni kaldırılmış kıraç toprak gibi. Yüz binlerce çizgi, kırışık ve kavruk bir deri kalıntısı. Yanımda İsrail Dışişleri Bakanlığı Daire Başkanı Yusuf var. Bizim eski vatandaşımız İstanbullu. ‘Kim bu adam?’ dedim. Lakaydı ile omuz silkti. ‘bilmem’ dedi. ‘Bir meczup işte ben bildim bileli, yıllardır burada dururmuş, çakılı gibi, hala duruyor ya… Kimseye bir şey sormaz. Kimseye bakmaz, kimseyi görmez.’ Kan mı çekti nedir? Nasıl neden, niçin hâla bilmiyorum. Yanına vardım. ‘Selamünaleyküm baba’ dedim. Torbalanmış gözkapaklarının ardında sütrelenmiş gibi jiletle çizilmişçesine donuk gözlerini araladı. Yüzü gerildi. Bana, bizim o canım Anadolu Türkçemizle cevap verdi; ‘aleykümüsselam oğul.’ Donakaldım, ellerine sarıldım, öptüm, öptüm. ‘Kimsin sen baba dedim’ anlattı. 
“Osmanlı, Kudüs’ü 401 yıl 3 ay 6 günlük hakimiyetten sonra 9 Aralık 1917 Pazar günü bırakırken İngilizler gelinceye kadar yağmalanmasın diye bırakılan artçı askerlerden 20 kolordu, 36. tabur, 8. bölük, 11.ağır makinalı tüfek takım komutanı onbaşı Hasan’ım” dedi.
Yarabbi. Baktım, bir minare şerefesi gibi gergin omuzları üzerindeki başı, öpülesi sancak gibiydi. Ellerine bir kere daha uzandım. Gürler gibi mırıldandı, “sana bir emanetim var oğul. Nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi?” 
“Elbette, buyur” dedim.
Konuşmaya başladı: 
-Memlekete avdetinde yolun Tokat sancağına düşerse git, burayı bana emanet eden kumandanım kolağası (önyüzbaşı) Musa Efendi’yi bul. Ellerinden benim için bus et (öp). Ona, “11.makinalı takım komutanı Iğdırlı onbaşı hasan, o günden bu yana, bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Tekmilim tamamdır kumandanım, dedi” dersin. 
Ölecek gibiydim…
Sonra yine dineldi. Taş kesildi. Bir kez daha baktım. Kapalı gözleri ardından. Dört bin yıllık peygamber ocağı ordumuzun serhat nöbetçisi gibiydi. Ufukları gözlüyordu. Nöbetinin başında idi. Tam 55 yıl kendisini unutuşumuzdaki nadanlığımıza rağmen devletine küsmemiş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Bahri Kılınçel Arşivi
SON YAZILAR