Erol Sunat

Erol Sunat

“Mal da yalan, mülkte yalan!”

“Mal da yalan, mülkte yalan!”

Günümüz dünyasında eğriyi doğruyu kaybettik. Ne dostluk kaldı, ne vefa, ne de insanlığımız. Gülümsemeyi unuttuk, nasılsın demek bile zul oldu bazılarımıza.

Herkeste bir kendini gösterme sevdası başladı!

Kompleksler, egolar, ben duyguları tavan yaptı!

Burnundan kıl aldırmayanlar, küçük dağları ben yarattım diyenler, insanlara olabildiğince en tepelerden bakanlar, geçtiler kuruldular bir yerlere…

Oysa, ne diyordu Yunus, “Mal sahibi, mülk sahibi, / Hani bunun ilk sahibi / Mal da yalan, mülkte yalan / Var biraz da sen oyalan!

Oyalanmayı unuttuk, insanları oyalamaya, göz boyamaya, kandırmaya, aldatmaya koyulduk. Bu dünyadan hiç gitmeyecekmiş gibi hırslara kapıldık.

Neler mi diyoruz?

Benim malımın ortağı mısın?

Burası benim?

Ne istersem onu yaparım, sen mi karışacaksın?

İş benim, para benim, mülk benim, sen kimsin, nesin, necisin, kim oluyorsun?

Adam malıyla övünüyor, mülküyle övünüyor, yanında iş verdiği, ekmek verdiği insanı küçük görüyor, hakir görüyor, hiç görüyor!

Ne mi yapıyor?

Garip bir kendini ispat çabası! Kendini kaybetmiş, aradığının kendisi olduğundan habersiz!

İnsanlara iş vermenin, ekmek vermenin faziletinden bu işlere vesile olmaktan haberi yok!

Dilinde ben sizlerle ekmeğimi bölüşüyorum gibi laflar dolaşsa ne, dolaşmasa ne?

Hali hal değil, yüzü yüz değil, huyu huy değil, iyilik, güzellik, insana değer verme bunun neresinde?

 

*****

Allah’ın verdiği, takdir ettiği rızkı, bilip bilmeden ben verdim demeye kadar götüren,

Ekmeğini ben veriyorum,

Bana çalışıyorsun, açlıktan nefesin kokuyordu, kim sana kapısında iş verdi, kimin kapısı burası ha!

Diyenler daha olmadı ne mi diyorlar?

Ben olmasam açsın, aç!

Sen kimsin?

Bana şu derler, bu derler, namım şu, sülalemde şunlar var, bunlar var!

İyi de sende insanlık namına hiçbir şey yok ki!  

Verdiği bir lokma ekmeği insanlara zehir edenden işveren olsa ne, olmasa ne?

Sana bu işi, bu aklı, bu zekayı, bu imkanı veren kim?

Sen bu insanlara ekmek vermeye vesile ol, onları koru, gözet, dinle, dinlemezsen, kıymet bilmezsen, ne verdiysem elinden alırım. Yok eğer, dinlersen, benim gözümde değerin artar yücelir, bana güzelliklerle dolu bir adım gelirsen, ben sana on adım gelirim diyen kim?

 

*****

Günümüz, bir araya gelmelerin ve ayrılmaların ortak noktasının menfaatler sürene, devam edene kadar olduğunu gösteriyor.

Dün dostum, arkadaşım, kardeşim diye kollarını açanlar,

Menfaatleri bittiğinde,

Ne dönüp bakıyor,

Ne arayıp soruyor,

Ne de selam veriyorlar!

Menfaat biter, herkes kendi yoluna gider bir vaziyet!

Bilmiyorlar ki, gün olur, devran döner, altın kapı, ağaç kapıya muhtaç oluverir.

Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz diye bir söz var.

Bu söz günümüz açıkgözlerinin, fırsatçılarının, yalancılarının,

Gemisini havada karada yüzdürenlerin hoşuna giden bir söz değil.

Lakin, hayatın en olmadık bir döneminde ortaya çıkan kaçınılmaz bir gerçeği.

Gerçeklerle yüzleşmeyi ötelemek bugünün modası. Bir boş vaktimizde bakarız diyen diyene…

 

*****

Dili ile kalbi birbirine uymayan, kendinden başka doğru ve dürüst tanımayan, ancak bu erdemlerin yanından bile geçemeyecek ruh haline sahip olanlar,

Ne bilsinler erdemi?

Ne bilsinler dürüstlüğü?

Ne bilsinler vefayı?

Ne bilsinler sevmeyi?

Ne bilsinler takdir etmeyi?

Kim kaybetti de, sen bulacaksın doğruyu, dürüstlüğü diyen olmaz!

Doğru ne zaman söylenecek?

Öbür tarafta mı?

Yada iş işten geçtikten sonra, giderayak ölüm döşeğinde mi?

Bütün bunları anlamaya, akıl etmeye feraset lazım! Lazım amma, benim ferasetle işim olmaz diyene ne yapsın feraset?  

 

*****

Bin nasihatten bir musibet evladır derler ya…Biz Korona sonrasında, kendimize bazı dersler çıkarabildik mi? Ben alacağımı aldım, anlayacağımı anladım diyebildik mi?

Bu uzun Korona molasında, eksileri, artıları döktüm salonun orta yerine, bir güzel ayıkladım diyebildik mi?

Yoksa vurdum kafayı yattım, hiç uyumadığım kadar uyudum. Hiç dinlenmediğim kadar dinlendim.

Saçı sakalı uzattım, geçtiğimiz yılın Haziran ayında ortalık serbeste binince oturdum bir berber koltuğuna, veda ettim saça sakala rahatladım falan mı dediniz!

Görülen o ki, bu dönemi gerçekçi değerlendirenler var!

Neden böyle bir dönem yaşıyoruz, bütün işlerim aksadı, şu kadar para kaybettim diye hafakanlar basanlar var.

Hatta dövünenler, şöyle olsaydı, böyle olsaydı şu kadar kazanabilirdim, şu kadar maddi kaybım var diyenler aramadığınız kadar çok! Bir değil bin kere haklı olanların yanında, yalandan ağlayanlar var.

Büyük Mutasavvıflardan Erzurumlu İbrahim Hakkı, “ Görelim Mevla Neyler” şiirinde şöyle diyor;

“Deme niçin şu şöyle / Yerindedir ol öyle / Bak sonunu seyreyle / Mevla görelim neyler / Neylerse güzel eyler”

Bir yerde her şey olacağına varıyor, ancak insanlar aceleci, her ne olacaksa hemen dakikasında olsun-bitsin istiyor. Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler diyebilseydik, inanın her şey çok güzel olacaktı!

 

*****

Pandemi dönemi, anlayana çok şey öğretmiş olsa da, anlamayanlar anlaşılmaz şekilde kara yaslarda! Neden, niçin, nasıl soruları bir yıldır ne durdu ne sustu.

Birçok insan kaybettiği paranın pulun derdinde…

Anası gitti, babası gitti, en sevdikleri gitti, en yakın arkadaşım dedikleri gitti, o hâlâ şu kadar param gitti diye dövünüyor! Sanki bir mağdur olan kendisi!

Günümüz insanı ne ibretten ders alıyor, ne ikazdan, ne işaretten, ne teselliden.

Varsa yoksa kendi aklı.

Şükretmesini bilmeyen, kanaatten nasipsiz, elindekiyle yetinmeyen, gözü hiçbir zaman doymayan, paylaşmayı ve bölüşmeyi ancak lafla seven, hakikatlerle işi olmayan insanları sanmayın ki Korona durdurabildi! Ölüm bile vız geldi!

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Yara

30 Ekim 2024 Çarşamba 00:03
SON YAZILAR