Karatay’da kentsel dönüşüm…
Geçenlerde Karatay İlçemizde Şeyh Ulema Yahşi Caddesinden Mevlana Türbesi civarı ile Şemsi Tebriz’i Türbesine kadar yürüdüm. Anıtlar Kurulu’nun fazla kata müsaade etmeyen olumlu tarihi kararını müşahade ettim. Mevlana türbesi ve çevresinin tarihi dokuya uygun yeniden yapılandırılması çok isabetli oluyor, inşallah sağlıklı yapılandırma biran önce tamamlanır da şehir de nefes alır.
Bu gezim esnasında yıkılan eski yapılarla beraber her sokak başında kalmış olan bir mescidin ayakta sapasağlam, mahallenin sahibi benim edasını duyar gibi oldum. Baharın gelmesiyle uyanmış dallarıyla adeta bize çiçek uzatan meyve ağaçlarını gördüm. Yıkılan bina ve bahçeler yakın geçmişte, kırk, elli sene önce orada yaşayanların hayatlarını ve hatıralarını (anılarını) taşıyorlardı. Nice insanlar bu mekânları ev hane ve bahçe tutmuş acı ve tatlı hatıraları ile bir ömür sürmüşlerdi.
Bu gezinti bana Peygamberimiz Hz. Muhammed’in ( SAV) bir Hadisini hatırlattı.
‘Rivayet-i hadîste vardır ki her sabah bir melaike çağırıyor: “Ölmek için tevellüd edip (doğup) dünyaya gelirsiniz, harap olmak için binalar yapıyorsunuz.”(1) Elbette yeni binalar yapılacak, yeni çiftler ebedi hayat arkadaşı olmak kaydıyla evlenecek, haneler kurulacak ancak sonunda bu dünyanın fani(geçici) olduğu sonsuz saadetin kabrin arkasında daimi cennetlerde olduğu unutulmayacak…
Böylelikle Mümin’in dünyası da cennete dönüşebilecek!
Bu olay bana Bediüzzaman Said Nursi’nin Rusların himayesindeki Ermenilerin Birinci Dünya Savaşında Van şehrinin Müslüman mahallelerindeki yakıp yıkma ve katletme vahşetlerinin sonuçlarını Van’a geri döndüğünde düşünüp ruhunda yaşadığı elemi hatırlattı.
“Evet o vaziyetim o vakit beni ağlattırmış; on senedir hayalim o vaziyete uğradıkça yine ağlıyor” diyor. O vakit teselliyi oradaki meyvadar ağaçlardan alıyor bakın nasıl;
Baktım ki, meyvadar ağaçların başındaki meyveleri tebessüm eder bir tarzda bana bakıyorlar; bize de dikkat et, yalnız harabezâra (yıkılmış harabeye dönmüş yerlere) bakıp durma diyorlardı…”
Adeta bu hal ve duruşları ile diyorlar ki; “Baharı getirip bizleri yaratan ellerimizi çiçeklerle, meyvelerle donatan bir Rabbimiz var.” diyorlar.
“Senin Halıkın (Yaratıcın) olan şu memleketin malik-i hakikisinin (gerçek sahibinin) emrine herşey musahhardır (Her şey onun kontrolündedir). Her şeyin dizgini onun elindedir.
Ona intisabın (inanarak bağlanman) yeter.” (2)
Yunus Emrenin dediği gibi; “Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan mülk de yalan gel birazda sen oylan.” Hakkı söyleyenler hep aynı mesajı veriyor. Anlayana! Şayet bizler gerçek mülk sahibini tanıyorsak ve gereği gibi davranışlarda bulunuyorsak mesele kalmıyor. Zaten bizleri de ancak bu, yani her şeyin sahibi olan Allah’a (CelleCelaluhu) inancımız ve itikadımız kurtaracaktır. İnşaallah.
Kaynakça
(1) Keşfül-Hafa’;140 hadis no 2041
(2) Lemalar, 26. Lem’a 13. Rica Bediüzzzaman
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.