Yargıyla Oynamak
Yargı, demokratik toplumların güven duygusunun şaşmaz ve sarsılmaz güvencesidir. Mahkemelerin, “haklı-haksız” ve “suçlu-suçsuz” tespitlerinin, beraat, mahkûmiyet ve ceza kararlarının doğruluğu konusunda toplumsal vicdanın tatmin edilmiş olması bu yüzden çok önemlidir. Bu tatmin duygusu toplumsal barışın, siyasal ve sosyal istikrarın sürmesini sağlar.
Peki, geçmişten bugüne bizim yargımızın kararlarının adil ve hukuka uygun bir sürecin sonunda oluşan bağımsız vicdani kanaatler üzerine oturtulduğunu söyleyebilir miyiz?
Yanıtı 18 Haziran 2010 günü Başbakan vermiş: Yargı artık güvenirliğini yitirmiştir.
İşin ilginci yaklaşık 4 yıldır ülkeyi yöneten aynı Başbakan hala yargıya güvenmiyor ve inanmıyor. Nitekim Adalet Bakanı'yla yaptığı söylenen bir görüşmesinde Yargıtay Ceza Kurulu’nu kastederek “Biz orayla oynadık mı?” diye soruyor. Gücü yeten yetene; beğenmediğin yargıyla oyna, hakimi sür savcıyı görevden al... Peki sıradan vatandaş ne yapsın?
- 1961'de Adnan Menderes ve arkadaşları hakkında verilen idam kararı 50 yıldır tartışılıyor.
- 1971'de Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edildi. Toplum vicdanı bunu kabul edemezken, 1980'lerde darbeci Kenan Evren “bir sağdan bir soldan” diyerek idam kararlarının hukuki dayanağını açıkladı!
- 2005'te Cumhuriyet savcısı Ferhat Sarıkaya Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında soruşturma başlattığı için meslekten ihraç edildi. 2010'da ihraç kararı geri alınarak tekrar savcı yapıldı.
- 2007'de Anayasa Mahkemesi onlarca yıllık Meclis geleneğini “367 kararı”yla altüst etti.
- 2010'da Erzincan Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner’i bazı cemaatler hakkında soruşturma yaparken göz altına alındı, yargılandı. Cihaner şu an milletvekili. O gün onun cezalandırılmasından yana olan Hükümetin bugün en büyük hedefi yine bir cemaat!
- Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a "örgütten" 2 yıl 6 ay, “şikeden" 3 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Aziz Yıldırım tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak tahliye edildi. Yargıtay cezasını onadı, ama Yıldırım dışarıda hala bir kahraman gibi muamele görüyor...
- Hakkında 34 yıl 6 ay hapis cezası verilen Milletvekili Mustafa Balbay ve 12 yıl 6 ay alan Milletvekili Mehmet Haberal dosyaları Yargıtay'da görülmekteyken tahliye edildiler. 18 yıllık cezası kesinleşen Milletvekili Engin Alan ise cezaevinde
- Memura bahşişini peşin vereceksin diyen “işadamı” ve bakan çocuğu arkadaşları yakalattıkları trilyonları ve kendilerini aklamaya fırsat bile bulamadan 1,5 ayda tahliye edildiler.
- Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ darbeye teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Anayasa Mahkemesi'nin uzun tutukluluğu nedeniyle verdiği kararla tahliye edildi. Dün darbeci denilen Başbuğ, şimdi bazılarının seçim malzemesi bazılarının da cumhurbaşkanı adayı.
- Malatya'da Zirve Kitabevi'nde 3 kişiyi boğazlayarak öldürmekten hüküm giyen kişiler cezalarının Yargıtay'da onanması gecikince 7 yıl sonra serbest bırakıldılar. Sonra yine içeri alınabilirler. Mi?
- "Tanımıyoruz sizi. İfade mifade yok kardeşim. Tamam mı!” Bu sözler Başbakanlık müsteşarından yürüttüğü soruşturma için ifade almak isteyen bir Cumhuriyet Savcısı'na...
- Yargının inşaatın durdurulması kararına karşı “Güçleri yetiyorsa yıksınlar. Yürütmeyi durdurdular, bu binayı durduramayacaklar. Açılışını da yapacağım, içine de girip oturacağım” diyen kişi sokakta kaldığı için gecekondu yapmaya mecbur kalan ve yıkıma gelen iş makinasının üzerine çıkmış yoksul ve çaresiz bir vatandaş değil; bu ülkenin Başbakanı!
Yaklaşan seçim ortamında hukuk hangi pazarlıklara kurban veriliyor, kime nispet neye kısmet bu tahliyeler yapılıyor bilemiyoruz. Ama yarın seçim sonrasında ve bu kaygan yargı zemininde Yargıtay'ın tahliye edilen Balbay, Haberal, Başbuğ, KCK sanıkları, Aziz Yıldırım ve diğerleriyle ilgili olumsuz kararlar vermeyeceğinin ve bu kişilerin tekrar cezaevine dönmeyeceklerinin garantisi var mı?
Kabul etmeliyiz ki, Türkiye hukukla imtihanını hemen hiçbir siyasal iktidar döneminde başarıyla veremedi. Ama yargının keyfiliği ve yargıya güvensizlik hiçbir zaman bu boyuta ulaşmamıştı.
Siyasal iktidar yargıyla tehlikeli biçimde “oynuyor” ama asıl oynanan toplumun değer yargıları ve adalet algısıdır.
“Şeriatın kestiği parmak acımaz” anlayışını geleneğinde yaşatan halkımıza bir anketle sorulmuş: %59,7'si yargının bağımsız olduğuna inanmayan insanımızın yargıya güven oranı ise 26,5 çıkmış. Toplumların adalet algılarıyla oynamanın ve yargıya güvenlerini yok etmenin sonuçları ağır olur; artık kimsenin yargı önünde aklanması veya suçlanmasının bir anlamı kalmadı çünkü...
Türlü çıkarlarınız gereği itibarlarıyla oynamak istediğiniz kişilere karşı kullandığınız yargı, gün gelecek sizin itibarınızı da tartacak.
Asıl meseleyse kesinlikle sizin şahsi itibarınız değildir; sadece ve sadece yargı terazisinin bugün de o günde doğru tartmasıdır.