Yıl edebiyatsız olmaz
Yıl 2025…Bugün yeni yılın ilk günü…Yeni bir beyaz sayfa…Yeni bir milat…Dosta düşmana inat…Lakin, yıl edebiyat olmadan olmaz…Edebiyatsız olmaz…Edebiyat olacak ki, yılı bir yazan olsun…
Edebiyatta ne yok?
Aman efendim o nasıl söz…Yok var ya yok…İşte o edebiyatta yok-yok hükmünde…
O kadar yani…
Edebiyatın nutku tutulduğu, donup kaldığı, buz kestiği, şok olduğu zamanlar yok mu?
Var elbette…
Gerçi Yunus, “Söz ola kese savaşı, söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz” dese de…
Sözü keskin bir kılıç misali kullananların Yunus’a kulak vermeyi ısrarla, bile bile ıskaladığı görülüyor.
Edebiyat, elleri titreye-titreye, istemeye-istemeye barışa açılan pencereleri kapatan, kapıları bir daha açılmasın diyen taş duvarlarla ören, barış masalarını paramparça eden, barışa uzanan yolları yol olma vasfından çıkaranları bile isteye yazmaz.
Yıllara son nokta koymayı onların ardından yazacağı son satırlara bırakır. Ne sayfayı kapatır ne de defteri…
Tarih zalimlerden daha çok, mazlumları zalimlerden kurtaranlara yer verir. Efsaneler ve destanlarda o kahramanlar binlerce yıldır anlatılır da, zalimleri, zorbaları, zulmedenleri anan olmaz.
*****
Beyaz sayfalar açıldı yine…Dileriz, çabucak buruşturulup bir kenara atılmaz…
Karalanmaz, yaralanmaz, yırtılmaz, paralanmaz, parçalanmaz o sayfalar.
Beyaz sayfaların iyi niyetli olduğundan elbette kimsenin şüphesi yoktur.
Saflığa, temizliğe, dürüstlüğe, doğruluğa, hakikate doğru yürüyenlerin, sözleri, gerçekleri yazılıdır o sayfada.
Her yeni yıl yeni umutlara yelken açan, bir yelkenli gibidir. Hele ki ilk günlerinde…
Yıl ne dizginlenmeye gelir ne elinde tutmaya…Bir bakmışsınız ay geçmiş, bir bakmışsınız, bir başka sabaha uyanmışsınız, bir bakmışsınız, kış bitmiş, bahar gelmiş…
Yıl, kimsenin tapulu malı olmadığı gibi, kimseye de ait değil. Anlayana gündüz gibi, gece gibi, gün gibi, hafta gibi, ay gibi, mevsim gibi bilinmezlerle gelir yıl. Akşamdan sabaha her şey bilinmez, bilinemez…
Kahinler, medyumlar, müneccimler ne bilsinler, nereden bilsinler bilinmeyeni…
Bilinmeyeni bilmek insanlığın var olduğundan beri, en büyük merakı…
Bu sırra ne “Merlin” erebilmiş ne de “Nostradamus…”
Yeni yılın ne getireceği konusunda her zaman olduğu gibi yazan çizen, konuşan pek çok…
Her yeni yıl, gizemiyle beraber gelir derler…Kulun hesabının her zaman şaşabileceğini hiç ama hiç kabul etmez kullar. Onu da hesapları şaştığında anlarlar…
*****
Yeni bir yıl, yeni bir beyaz sayfanın açıldığı an…Taşın altına el konacak zaman tam bu zaman…Bugünden başlayarak bu ve benzer kelamları çok daha fazla duyacağız…
Daha önce kim ne dedi ne demişti ne söz vermişti unuttuk gitti…Ah Hafızayı beşer ah…Yine nisyana kaybetti…
Yıl yeni, söz yeni, sayfa sıfır, milat yolun başı…
Yeni yıl olunca, nerede kalmıştık falanda denmiyor…Bugün yeni bir şeyler mi söylenecek, yoksa aynı şeylerin yanına ekler ve takılar eklenerek, yeni bir şey diye mi gelecek önümüze?
Taşın altı malum…
Elimizi henüz koyamadık taşın altına…
Koysaydık başka olurdu, bambaşka şeyler konuşurduk belki de…
Dindiğini görürdük ahların, feryatların, bekleyişlerin, beklentilerin…
O bambaşka şeyleri konuşur muyuz? Bilemiyoruz, bekleyip göreceğiz…
*****
Biz hoşgörüyü kaybettik…
Barışmayı…Anlaşmayı…
El ele vermeyi…Kol kola girmeyi…
Aynı masa etrafında sohbet etmeyi…
Aynı sofraya oturmayı…
Birbirimizi dinlemeyi…Birbirimizi anlamayı…
Aynı birlik ve beraberlik türkülerini söylemeyi…
Konu komşuluğu unuttuk, akrabalığı da…
Hasta olanın, ölenin bizdeki karşılığı bir mesajlık.
Derdi olana koşmak, dinlemek, beni ilgilendiren konu değil mesabesinde…
Biri bir şey isteyecek diye ödü kopmak, bizim halimiz!
Bunun cevabını vermekten dahi imtina edişimizi anlayan varsa beri gelsin…
*****
Ayaklarımız dosta gitmiyor. Kardeşimiz olsa dönüp bakmıyoruz.
Neye döndüğümüzü neye benzediğimizi, ne için bu dünya üzerinde var olduğumuzu unutalı o kadar çok oldu ki…
Bencillik gibi, egoistlik gibi, kendinden başkasını düşünmemek gibi birçok özellikle iftihar edenlerden olduk.
Biz bu halde burnumuzdan kıl aldırmadan, insanlara tepeden bakarak, hor ve hakir görerek, adam seçerek, ayırt ederek mi elimizi taşın altına koyacağız?
O taş ne eder o elleri?
İçimizden parçalar dediğimiz için, o taşın altına koyamıyoruz elimizi…
İşin edebiyatı kolayımıza geliyor…
Elimi taşın altına koymaktan çekinmem. Gün gelecek, elimi taşın altına koyduğuma herkes şahit olacak diyenlerin taşla arasına koyduğu mesafeye bir bakıyorsunuz o mesafe anlatıyor neyin ne olduğunu, neyin yapılıp yapılamayacağını, bir yere varılıp varılamayacağını…
*****
Hep ne derlerdi?
Eskiye dair ne varsa unutun!
Çünkü, yeni ve bembeyaz bir sayfa açıyoruz…Çünkü, bu bir milattır…
Nedir milat?
Efendim bizler milattan önceyi görmedik…Lakin, milattan sonranın bizim yaşadığımız zaman dilimindeyiz.
Bu milat neyin miladı?
Yeni bir yılın…
Saatler önce uğurlandı 2024…Seven oldu, sevmeyen oldu…Git artık, kaybol yanımızdan yöremizden diyen oldu. Keşke az daha kalsaydı diye üzülenler oldu.
2024 elveda derken en çok üzdüklerinden biri de asgari ücretlilerdi…Emeklilere edeceğini zaten etmişti, açıklanacak son bir veri kaldı. Ona da zamanı yetmedi. O işi 2025’e havale etti
Enflasyon bütün bir yıl, pahalılıkla, zamlarla kol kola halay çekti. Halay başı oldu. On iki bin beş yüz lira ve onun altında ücret alanlar, yeni açıklanan rakama rağmen enflasyon karşısında yüzü gülmeyenler kervanına katılmış olarak girdiler yeni yıla…
Yıl yeni, gün yeni, umut yeni…
Daha yolun başı…Hava açık, görüş mesafesi net, gördük altına el konulacak taşı…
Haydi hayırlısı diyelim, hayırlısı olsun inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.