Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Ülkede mülteci olmanın bedeli

Ülkede mülteci olmanın bedeli

1990 da burslu olarak Danimarka’ya gitmiştim. Bu yurtdışına ilk çıkışımdı. Kaldığım yer merkezden uzak, tarım arazileri içinde küçük bir köydü. Genç denecek yaşta olmama rağmen, bir süre çevreye alışamamış, diğer bir ifadeyle sıla özlemi çekmeye başlamıştım. Çalıştığım yerde bir Türk de yoktu. Mülteci de değilsem de, bu duygular beni umutsuzluğa sevke diyor, bir an evvel dönmek istiyordum.

Aradan 1 ay kadar geçmiş, sabretmiş, ortama alışmaya başlamıştım. 2 km mesafede bir markete alışveriş için gittiğim bir gündü. İlk defa da böyle düzenli ve lüks bir market görüyordum. Birden hanım diye seslenen birini gördüm. Günler sonra duyduğum ilk Türkçe kelimeydi. Haftalardır biri ile canlı olarak Türkçe konuşmamıştım. Bir manada insanımı özlediğim gibi, Türkçemi de özlemiştim.

Yanına sokuldum, sen Türk müsün deyince adam da şaşırdı ve yavaşça evet dedi. Sessiz ve sakin tavrına şaşırsam da önce tanışmayı esas aldım. Bulgaristan Türklerinden olan kardeşimiz de hanımı ile alışverişe gelmişti. O zamanlar Bulgaristan kaynıyor, Türklere yapılan baskı ve zulüm ile anılıyordu. Bu durumu anlamam güvenden dolayı kolay olmasa da, mülteci olarak geldiklerini, hatta sığındıklarını, bir kampta 2 çocuğu ile kaldıklarını anlattı. bir mülteci için bir yabancıyla konuşmak zor olsa gerek ki, Türk de olsak konuşmaktan çekindiklerini fark ettim. Zira böyle eğitim almışlardı.

Ömrümde ilk defa bir mülteci görüyordum. Gerçi kırsal yollarında bazı esmer insanalar gördüğüm oluyor, bunların Sri Lanka’dan (1972 den evvel ki Seylan) gelen göçmen kaçaklar denildiğini duysam da, mülteci nedir ve niçin buradalar, nasıl bir hayat sürerler, merakıma daha çok mucip olmuştu.

Bulgar Türkü kardeşimle bir süre konuştuktan ve kendimi de etraflıca tanıttıktan sonra güven vermiş olacağım ki beni kaldıkları kampa davet etti. Hemen de önümüzdeki hafta sonu ziyaretlerine gittim. Kampta girişte ilk gördüğüm siyak-beyaz, melez farklı ülke ve kültürden insanların öğrenci yurdu gibi bir yerde kalıyor olmalarıydı. Aile olanlar bir odada, diğerleri de koğuş gibi odalarda kalıyor, ortak mutfakta pişiriyor; ortak çamaşırhaneyi ve merkezi duşları kullanıyorlardı. Devletin verdiği aylık ödemeler ve fişlerle de gıda ve diğer ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Bu durum hiç aklımdan çıkmadı.

Açık sistem hapishane gibi kampta kaldıkları odaya çıktık. 2 senedir bu küçük odada kalıyor, kendi ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Boş gitmemiş, 5-9 yaşındaki çocuklarını sevindirmiştim. Geleceğimi önceden bildikleri için Türk usulü yemek yapmışlardı. Bu bana en pahalı yemekten daha değerli gelmişti.

Her mültecinin kamp çıkış ve giriş zamanları ile gideceği yerler rapor ediliyormuş. Mülteciler oturma izni almak için belirli bir süre müşahede altında tutuluyor, belirli zamanlarda mahkeme ediliyorlarmış. İlk karşılaştığımız markette benimle neden canlı ve sıcak konuşmamasını daha iyi anladım. Bir Türkün mülteci olması ve katlandıkları maddi- psikolojik sıkıntıları kabul etmek pek kolay olmasa gerek.

Ülkemde de son senelerde günlük siyasette en çok konu olan mülteci meselesidir. Bilinen 3.5 milyon kadar mülteci var. Bunun çoğu savaş mağdurları Suriyeli olsa da, Danimarka gibi gelişmiş ülkede mülteci olan bir Türkün yaşadıkları ile mukayese etmem gerekirse, o zamandan beri kim ve nereden olursa olsun özgür bir insan olarak mültecilere karşı tavrım hep duygusal olmuştur.

Suriye devrimi ile yeni bir dönem başladı ve mülteciler dönüyor. Laikçi faşistler konuyu öyle istismar etti ki, neredeyse devlete mal olacaktı. Halen de istismar etmeye devam ediyorlar. Duruma göre, mültecilerin tamamı dönmeyecek. Zira tüm sektörlerde işgücü veriyorlar ve iş âlemi de istemiyor. Halbuki muhalefet devlete destek verse geline durumdan sonuçtan daha güçlü çıkacağız.

Suriye iç ve bölge savaşı elbette bitmedi, şimdilik 1+0 galip gibiyiz. Ülkem lehine gelişmeleri küçük görmeye kimsenin hakkı yok. Düşman kim olursa olsun, zafer için şimdi birlik olma zamanı, değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Fikret Akınerdem Arşivi
SON YAZILAR