ÂDEMOĞLU
İnsanoğlu var olduğu ilk günden bu yana çeşitli coğrafyalarda, çeşitli renklerde ve çeşitli ırklarda varlıklarını sürdüre gelmiş canlılardır. Araplarda mantık ilminin başlangıç cümlelerinden birisi; “küllü inseenün hayvaanün” yani “bütün insanlar hayvandır” ifadesidir. Buradaki hayvan kelimesinden anlaşılması gereken şey “hayat sahibi” olmalarıdır. Hay kelimesi canlı manasına gelmektedir. Binaenaleyh insanoğlu bir canlıdır. Peki, nasıl bir canlıdır? Sorumluluk sahibi bir canlıdır. Akıl sahibi bir canlıdır. Düşünen hayvandır. Öyle olması beklenir. Latincede de “homo est animal sociale” yani “insan sosyal bir hayvandır” ifadesi yer alır. İnsanoğlunun sosyal bir canlı olduğuna vurgu yapılır.
Ve Descartes’in “cogito ergo sum” yani “düşünüyorum öyleyse varım” demesi kulaklarımızda çınlaya dursun, insanoğlu düşünmeme ve akletmeme (aklını kullanmama) konusunda ısrar etmesi çok manidardır. Akıl edenler için insan çeşitliliği bilimi Antropoloji, esasen insanoğlu için başlı başına bir imtihandır. Bilim insanlarının en çok zorlandıkları konuların başında Latince ifadesi ile “homo sapiens”i yani insanın bizatihi kendisini incelemesidir.
“İnsanla uğraşmak zordur” diye bir tabir vardır Anadolu’da; zira ne düşündüğünü ve ne amaçladığını kestirmek oldukça zordur. Bu manada okullarda okutulan “etkili iletişim ve beden dili” diye dersler var. Ve bu derslerde en sık tekrar edilen cümlelerden birisi “dil yalan söyleyebilir ama beden dili asla”dır. Fakat profesyoneller beden dilini kullanmada da mahir duruma geldikleri için onları beden dilinden yakalamak da oldukça güç bir vaziyet almıştır. Bunun için de yine Anadolu’da kullanılan bir tabir vardır; “adam yalan konuşurken hiç yüzü kızarmıyor” ifadesidir. Ya da “adamın suratının derisi gön olmuş” derler. Yani yalana alışan kişi yalan söylerken kızarmaz ve tedirginlik yaşamaz hale gelmiştir artık. Çok çeşitli insan guruplarının yaşadığı siyah, beyaz, sarı ve melez ırkın hüküm sürdüğü bir evrende yaşıyoruz. Örneğin, günümüzde Papua Yeni Gine ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde de yaşayan boyları 1.50 cm’yi geçmeyen pigme’lerle, Etiyopya’nın güneyinde yaşayan alt dudaklarına topraktan yapılmış tabak şeklinde bir obje takarlar ve tabakların boyutu yaş ilerledikçe büyüyen Mursi’li kadınlarla ve ölmüş yakınlarının cesetlerini yüksek bir dağ başına çıkarıp, nacak ile parçaladıktan sonra orada daha önceden ceset yemeye alışmış olan akbabalara yediren Tibet’li bir kabile ile aynı dünyada yaşamaya devam ediyoruz.
Âdemoğlu kendi kaderini ve yaşam tarzını belirleme noktasında bağımsızdır. Kendisinde var olan “nefis ve iyi ruh” yani Geothe’nin Faust adlı eserinde anlattığı “mefisto ve geist” belirleyicidir. Âdemoğlu isterse “Eşrefi mahlûkat” olur, isterse de “esfele seefilin” olur; yani yaratılmışların en şereflisi olmak da sefillerin en sefili olmak da kulun iradesindedir.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.