AİLE KURUMU TEHDİT ALTINDA
İnsanlığın var oluşuyla birlikte var olan aile günümüze kadar varlığını sürdürmesine rağmen özellikle batılı toplumlarda kurumsal olarak büyük oranda bozulmuş durumdadır.
Batı, aile kurumunun bozulmasının olumsuz sonuçlarını yoğun olarak yaşamakta; aile yapısı çökmüş, çocuk sevgisinin yerini “köpek sevgisi” almış; evlilik dışı yaşam yaygınlaşmış; doğan çocukların yarıya yakını evlilik dışı ilişkiler neticesinde olmuş ve bu çocukların çoğu devletin bakımına terk edilmiştir.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, bizim durumumuzda hiç iyiye gitmiyor. Toplum olarak yaşadığımız en önemli sosyal sorunlardan bir tanesi hiç kuşkusuz evliliğin azalması, boşanmanın artmasıdır.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2017 yılında evlilik sayısı bir önceki yıla göre yüzde 4,2 azaldı; boşanan çiftlerin sayısında ise 1,8'lik artış yaşandı.
2017 yılı verilerine göre 603 bin 976 bin kişi dünya evine girerken 136 bin 808 kişi de boşanma kararı almıştır. Yani, nerdeyse evlenenlerin dörtte biri boşanmaktadır.
Her geçen yıl boşanmaların belirgin bir düzeyde artmasının buna mukabil evliliklerin azalmasının Müslüman bir ülke için açıklanması, FELAKET!
Dinimiz İslam; neslin korunmasına, neslin korunması içinde ailenin sağlam temeller üzerine oturtulmasına önem vermiştir. Ailenin, sağlam temeller üzerine oturması için İslam’a uygun bir evlilik yapılması gerektiği gibi incir çekirdeğini doldurmayacak eften pühten sebeplerle boşanmaların önüne geçilmesidir.
Başta devleti idare eden irade olmak üzere herkes kendi sorumluluğu nispetinde aile kurumuna sahip çıkmak zorundadır. Aile kurumunun bozulması demek, toplumun bozulması demektir.
Ayrıca, ana baba ayrı çocukların yaşadığı psikolojik travma çocuğun tüm yaşamına olumsuz yansımaktadır. Sorunlu toplum, sorunlu bireylerin çoğalması sonucunda meydana gelir.
Yaşadığımız toplumsal yozlaşma ahlaki çözülmeyi de beraberinde getirmiştir. Aile kurumu zayıflamış olsa da hala değerini korumaktadır. Çok geç kalınmadan aile kurumuna sahip çıkılmalıdır.
Her ne kadar 20 Mart 2012 tarihinde 28239 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun yürürlüğe girse de kanunun bazı maddelerine karşı çok ciddi tepkiler olmuş ve olmaktadır.
Prof. Dr. Orhan Çeker Hoca da; “6284 sayılı kanun, AKK, Aileyi Koruma Kanunu. aileyi koruma değil, ADK yani Aileyi Dinamitleme Kanunu. Aileyi patlatmaya ve uçurumdan aşağıya yuvarlamaya devam ediyor” diye ifade ederek kanuna olan tepkisini ortaya koymaktadır.
6284 Sayılı Kanunla ilgili Yazar Sema Maraşlı’nın “Sayın Cumhurbaşkanı'na Açık Mektup” başlıklı yazısını samimi ve içten bulduğum için yazının bazı bölümlerini paylaşmak istiyorum.
Sema Maraşlı "Sayın Cumhurbaşkanım!” diye başlayan yazısında;
Güzel ülkemizde maalesef ki çok kötü şeyler oluyor. Büyük zulümler var ve insanların sizden umudu var. “Cumhurbaşkanımız bilseydi bunlara izin vermezdi, haberi olmuyor, danışmanları haber vermiyor” diye düşünüp size ulaşamamanın ıstırabını yaşıyorlar. Hem onların sesi olmak hem de tarihe bir not düşülmesi için size bu mektubu yazıyorum.
Ana problem şu ki bu zulümler kanunlar vasıtası ile yapılıyor. Bunun daha vahimi de bu kanunlar adalet temeli üzerine kurulmuş değil, bir avuç din ve devlet düşmanı insanın kışkırtması ile medyanın algı operasyonu yapması üzerine onları susturmak için yapılmış kanunlar.
Bir kısmı da biricik dostumuz görünen Avrupa Birliği’ne girebilmek için yapılmış kanunlar. Biz onlara benzemeden bizi Avrupa Birliğine almayacaklar. Biz onlara benzemek istemiyoruz. Müslüman bir halkı Müslüman olmayan bir halka benzetmenin vebali maddi ve manevi çok ağır olur. Biz, aile kurumu bitmiş, eşcinsel evliliklerin yaygınlaştığı, intiharların normal sayıldığı bunalıma girmiş Avrupa ülkelerinden biri olmak istemiyoruz.
Her ne sebeple çıkarılmış olursa olsun zulüm kanunlarının bu ülke halkına faturası çok ağır oluyor.
Yazacağım bu zulüm kanunlarını öncelikle Cumhurbaşkanı olduğunuzu unutup “ben herhangi bir vatandaş olsaydım ve bu kanunlar bana uygulansaydı ne hissederdim” diye okumanızı ve ardından “bu kanunlar onun döneminde çıkmış ve imzası olan bir lider bunun hesabını Allah’a nasıl verir” diye muhasebe yapmanızı istirham ediyorum. 6284 zulüm kanunu ile başlayalım.
Sayın Cumhurbaşkanım!
….bu ülkede yüz binlerce erkek bir telefonla suçsuz yere evinden atıldı, bu zulmü yaşadı ve yaşıyor. Delilsiz ve belgesiz, kadına herhangi bir şiddet uygulamadığı halde tartışmada karşılıklı bağrıştıkları halde psikolojik şiddet bahanesi ile erkekler evlerinden atılıyor. Karısı ile barışmak isterse para cezası, hapis cezası veriliyor. Bu ülke bizim ülkemiz. Bu yapılanlar anayasa ve insan haklarına aykırı, İslam’a zaten aykırı.
“Kadına şiddeti bitirmek” gibi masum görünen, kuzu postuna bürünmüş kurt misali bu kanun çıktığından beri kadına şiddet hiç olmadığı kadar arttı. Yapılan haksızlıklar karşısında cinnet geçiren erkekler şiddete yöneldi. Kadın korunmak isteniyorsa bunun yolu asla bu olamaz.
…..
Sayın Cumhurbaşkanım!
Bir zulüm kanunu da “Nafaka Kanunu” Boşanmış bir karı kocayı nafaka bağı ile birbirine bağlamak, erkeği artık ona yabancı olan bir kadını beslemek zorunda bırakmak ve bir yabancıya karşı borç altında tutmak, yeni bir hayat yeni bir evlilik kurmasına engel olmak.
….
Boşanma davası açıp karşı taraf problem çıkardığı için on yıl süren boşanma davaları var. Bu da ayrı bir zulüm. Toplumsal çürümeye sebep oluyor. Evlilik ve boşanma zor olunca insanlar alternatif çözümlere bakıyorlar. Ülkede zina arttı, fuhuş arttı, eşcinsellik arttı…
Boşanma ile ilgili zulümlerin bitmesi lazım. Kadını korumanın yolu erkeğe zulmetmek olmamalı. Kadınlar yanlış bir yöntemle korunmaya çalışılırken hem kadınlara hem çocuklara hem de erkeklere zulmediliyor.
Sayın Cumhurbaşkanım!
“Cinsiyet eşitliği” adı altında dinimizce lanetlenen “kadın ve erkeği birbirine benzetme” çalışmaları başta Milli Eğitim kitapları olmak üzere bir devlet politikası olarak uygulanıyor. Nesilleri bozmaya yönelik bu çalışmalar acilen durdurulmalı. Yoksa gençliğe faturası çok ağır olur.
Sayın Cumhurbaşkanım!
Cinsel istismar konusu şu anda en mühim problem gibi duruyor. Fakat bunun çözümü seçim öncesi mecliste imzaya açılıp seçim sebebiyle imzası tamamlanmamış olan kanun değil. Bu kanun kabul edilirse konuyu daha da içinden çıkılmaz hale getirir. İçinde adalet gözetilmeden hazırlanmış bir kanun adaleti de sağlayamaz. Tabii istenilen adaletse.
Cinsel istismar yasa tasarısına göre yine sadece kadın beyanı ile delilsiz, şahitsiz cezalar verilecek. Şimdiden 6284 e dayandırılarak bu cezalar veriliyor. Burada iki problem var. Birincisi tek taraflı beyan ile adalet sağlanmaz.
İkincisi taciz ve tecavüz “cinsel istismar” adı altında aynı kefeye konuyor. Taciz ve tecavüz arasında çok büyük fark vardır ve ikisine de birbirine yakın cezalar verilmesi öncelikle adaletle bağdaşmaz.
….
Ayrıca 18 yaş altı dini nikahla gönüllü genç evlilik yapanların erkeklerin tecavüzcü diye hapse atılıp ağır cezalar alması her yerde geçerli olan kadın beyanının (ben gönüllü evlendim demesi) burada geçerli olmaması ve genç evlenen kızları sen çocuksun deyip kocalarından koparılıp çocukları ile ortada kalmalarının vebalini bizler nasıl ödeyeceğiz.
Müslüman bir ülke olarak zina serbestken evlenenlerin genç evlendi diye hapse atılmasının istismarla yargılanmasının utancı bana ağır geliyor.
Taciz ve tecavüzün “cinsel istismar” adı altında aynı kefeye konması adalet terazisini bozar hatta bozdu da. Binlerce insan iftira ile cezaevlerinde hem de on beş yirmi yıl gibi ağır cezalarla mahkum edildiler. Meclisteki tasarı geçerse bu cezalar yirmi yıldan kırk yıla kadar çıkacak. Genç evlenenler de bu ağır cezalarla yargılanıp mahkum olacak.
Tek taraflı kadın beyanı ile ve taciz iddiası ile insanlara bu kadar ağır cezalar verilmesi hangi adalet sisteminde hangi ülkede var! Kadınlar kendileri üzerinden ya da kız çocuklarını kullanarak hoşlanmadıkları ya da aralarında husumet olan kişilere iftira atıp karşıdaki kişinin hayatını bitiriyorlar kanun eliyle.
Sayın Cumhurbaşkanım!
Bu ülkede iftiralar yeni geçim kapısı olmaya başladı. Kız öğrenciler öğretmenleri tehdit ediyor “istediğim notu vermezseniz cinsel istismar iftirası atarım” diye, tehdide boyun eğmeyenler hapiste. Ve iftira atarım istediğim parayı vermezsen diye pek çok kimse tehdit ediliyor ve hayır dediğinde istismar gibi adi bir suçla kendini hapiste buluyor.
Bir erkeğin ve ailesinin hayatının kayması, toplum nezdinde haysiyetinin bitmesi bir kadının birkaç cümlesine bağlı; delilsiz, ispatsız. İnsanların haysiyeti bu kadar ucuz olmamalı.
……
Kanuna göre iş yerinde kadınları üzmek vatana ihanet sayılacak ve kişi işinden atılacak ve bir daha devlet memuru olamayacak. İş yerinde bir erkeğin mevkisine göz diken bir kadın Allah korkusu yoksa bunu çok rahat yapar.
Sayın Cumhurbaşkanım!
…..
Hakimler “kanunlar yüzünden adalet ve vicdanımız arasında kaldık” diyorlar. Kanunlar yapılırken kanun uygulayıcıların çoğunluğunun görüşleri de alınmalı. Mağduriyetleri en çok onlar görüyor.
Sema Maraşlı Hanımefendi haklı olarak tepkinin çok ötesinde FERYAT etmektedir.
Abartıyor gibi gelmesin. Daha bu hafta içerisinde haberlere konu olan Zonguldaklı bir babanın dramı tepkilerin haklılığını somut olarak ortaya koymaktadır.
Baba kızını odasında yabancı bir erkekle uygunsuz vaziyette yakalıyor ve yanına çağırıp sinirle bir tokat vuruyor. Kızının şikayeti üzerine hakkında “Alt soya karşı basit kasten yaralama” suçundan savcılık tarafından iddianame hazırlanarak Sulh Ceza Mahkemesi’nde 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılıyor.
Mahkeme, babaya önce 180 gün karşılığı 3 bin 600 lira verdiği para cezasını, daha sonra kızının davranışları nedeniyle haksız tahrik altında eylemi gerçekleştirdiği gerekçesiyle 37 gün karşılığı 740 lira ceza indiriyor. Baba benim bu parayı verecek durumum yok hapis yatacağım, diyor.
Hz. Allah (cc) hiç kimseyi bu babanın düştüğü duruma düşürmesin; yine de o babanın yerinde kendinizin olduğunu bir dakika düşünün!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.