Alev Alatlı’ya veda
Fikir dünyamızın çadır direğiydi o.
Ayakta duran ve ayakta tutan nadir şahsiyetlerden biriydi.
İfadeleri mühim, vurguları muhkem bir büyüğümüzdü.
Onu sevdikçe severdiniz cümle edebi türleri.
Lakin edebiyata ve düşünceye dair birçok dal kırıldı hem de bir daha dikilmemek üzere..
Ama müsterih olun.
Beklentilerimiz bir ölümle yeşerecek ve bizden sonrakileri de yeşertecek.
Zira hanımefendinin vasiyeti öyle diyor sanki.
Buyurun birlikte okuyalım:
‘Nasihatimdir, vasiyetimdir
Güneş her gün daha mütekâmil bir dünyaya doğmaz. Tarih ezelden ebede dümdüz uzanan doğrusal bir hat değil, devirli bir oluşumdur. Gün olur, en gerideki en öndekinden ileride olur. Aristarkus, Kopernik’e “zıpçıktı astrolog” diyen devrimci Martin Luter’den daha ilericidir. Ahmet Yesevi, Kadızade Mehmet’in çok ötesinde. Siz istihkâmlarınızı güçlendirin, zor zamanları fırsata çevirin. Benim yaşıma geldiğinizde, benim hiç olamadığım kadar hakîm, fehîm, müstakîm, emîn, mekîn ve metîn olun.
Aziz ülkemize gelince, ille de bir şeye benzetecekseniz, her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz Türkiye’yi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekinin meyve vermekte olduğunu görün. Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı adet edinin. Unutmayın ki düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendisine has bir kimliği vardır, Türkiye’nin. Batmaz. Batarsa, okyanuslar taşar. Mademki son temsilcileriyiz Gezegen’in iyiliği için yaşatılması elzem bir medeniyetin, bizi durduracak tek “gerçek”, soğuyan Güneş’in dünyamızı yarı yolda bırakması ihtimali olmalı.
ALEV ALATLI
1942 – 2024’
Doğru anlamışım değil mi?
Son, bir milat olsun ve koşma niyetiyle attığınız bir önceki adımdan daha istekli olun kıvamında bu cümleleri belirtmiş hanımefendi.
Biz de öyle yapacağız.
Bahsettiği her ne varsa, öğrettiği her neyse ya da nelerse bunlara dair çıtayı daha yukarıda tutacağız.
Mahut gaye de bu minvalde gözümüzün içine bakıyor zannımca.
Mahcup olmayalım dostlar.
Düşünelim, düşündürelim, okuyalım ve okutalım.
Verelim, sebep olalım, köprü olup yük taşıyalım.
Korkmayalım, korkutmayalım ve her dem koruyalım.
Tedbir tedaviden önce gelir deyip zihnî hastalıklara gark olmayalım.
Yerine göre nahiv alimi olup, mahıv ilmine tutunalım.
Olmasını istediğimiz gibi değil, mütemadiyen olduğu gibi sevelim ki Rabb’e asilik olmasın.
Hepsini alt alta topladığımızda vasiyet eşsiz bir manifestoya dönüşüyor sanki. (Teşbihte hata olmazmış)
Dönüşen bu manifestoyu kendimize uyarlayıp madde madde hayatımıza tutturuverelim.
Zor değil efendim, gocunmayalım.
Hem ne demiş Mevlânâ:
‘Her yerde olmak gibi bir duan varsa, gönüllere gir. Çünkü sevenler, sevdiklerini gönüllerinde taşırlar.’
Bu manifesto da gönülden damlayan bir sızı değil mi?
Ta kendisi.
E o zaman bismihî…
Biz böyle düşünüp düşündüklerimizi uygulama makamına koymaya gayret ederken benliklerimizi yok sayanlar olacaktır.
Görmezden gelip alay edeceklerdir.
Benim de tavsiyemdir ki dönün sırtınızı!
İskemleden hallice iskeletlere eyvallah çekmeyin.
Fili zincirle, atı gemle bağlayıp ortada dimdik dikilin ki ibreti alem için böyle yaptı desinler.
Ve görelim sıfatlarını.
Var ya hani midelerinin huyunu bilip turşu suyuna gömülenler… işte onlar.
Onlar zikredecek yukarıda yazdığım ifadeyi.
Ha unutmadan şunu da söyleyeyim.
Bu bahse konu olanların koltuk altlarına Fesuphanallah, Hafazanallah eserlerini sıkıştırın ki dayanıp direndiklerinden ötürü bir nebze de olsa saygı görürler, feyz alıp nasiplenirler.
Batıya Yön Veren Metinler’in dördünü de önlerine koyun ki ayna neymiş nasıl olurmuş öğrensinler.
İşkenceci mi?
Onunla yüzleştirmenize lüzum yok.
Eksikliğini derinden hissedip onlar peşinden koşsunlar.
Yani biraz ismiyle müsemma muamele görsünler.
Arz edebildim mi?
Selâmetle…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.