Allah, zengini sever mi?
Allah Celle Celalühü’nün insanlara gönderdiği son din olan İslam dini meşru yoldan zengin olmayı ve bu zenginliği fakir fukaraya yardım ile çok sever.
Peki, neyi sevmez yüce Allah ve İslam dini? Zengin olunca kibirlenmeyi, gururlanmayı daha önce arkadaşı olduğu samimiyet içerisinde olduğu insanlara tepeden bakmayı onları horlamayı, aşağılamayı hatta hısım akrabasını bile mesmiye almayanları, (önemsemeyenleri) dahası geçmişini unutup varlığını güne göre değerlendirip “ben ne olmuşum” diye böbürlenmeyi hiç mi hiç sevmez. Hele bir makama gelip de ben makam sahibi oldum diye gururlanıp makamın asliyesini yapamayanların cezası da sorulmuşluğu da çok büyüktür. Bu tür sonradan görüp aslını inkar etmeyen ve geçmişindeki tevazudan hiç zerre kadar değişiklik göstermeyenleri de gördüm, bir anda zengin oluverip de çevresindekileri tanımayan arkadaşlarına selam vermeyen, onlarla konuşmayı bile kendince ayıp sayanları da…
Ama ne oldu ikinci gördüklerimin birçoğuna, bilir misiniz? O kibir gurur onları yerle yeksan etti piyasadan silindiler, gittiler. Allah kimseyi onlardan etmesin.
Gençliğimde bundan elli yıl önce bir hocanın vaaz-u nasihatinde dinlemiştim. Bir beldede çok zengin bir Müslüman varmış: İbrahim bey. Bu şahıs o kadar zenginmiş ki bu zenginliğini sadaka vermekle, ihtiyaç sahiplerinin her türlü ihtiyacını karşılamakta harcayan bir ağa bir aile reisi imiş. Bunun bu tevazulu durumu yardımseverliği o belde halkı tarafından bilindiği gibi diğer beldelerde de bilinir ve takdir edilirmiş.
Bir gün o beldede yaşayan dört çocuklu bir fakir insan vefat etmiş, ailesi ve çocukları mahzun olmuş, babalarının ölüsünü kaldırmaya bile harcayacak beş kuruşları yokmuş. Anne çaresiz ağlıyor, ölünün başında ne yapacağını düşünürken 14 yaşlarında olan büyük oğlu anasını teselli edip “Ağlama anacığım, Allah her şeye bir sebep verir hem bu şehirde zengin İbrahim emmi ne güne durur, yarın sabahtan erkence ben giderim durumumuzu anlatırım o bize mutlaka yardımcı olur” der. Sabahın erken saatinde kalkar çocuk doğru İbrahim Efendi’nin dükkanının önüne durur ve onun gelmesini bekler. İbrahim Efendi gelir dükkanının kapısını açacak yanı başında bir çocuk görür, ne o diye sorar? Çocuk kısıla büzüle, “İbrahim emmi ben filan kişinin oğluyum. Babam size ömürler, akşam vefat etti anacığım ile dört kardeş çaresiziz babamı defnedecek paramız ve gücümüz yok sizden bize yardımcı olmanız konusunda ricaya geldim” der.
O gün bir terslik mi olmuştu yoksa İbrahim Efendi’nin bir şeylere kızgınlığı mı vardı bilinmez, “Sabah sabah beni rüyanda mı gördün be çocuk, şimdi onun sırası mı daha işe başlamadan bismillah yardım istiyorsun hadi başka kapıya” deyip çocuğu azarlar ve gönderir. Çocuk çaresiz melül mahzun ağlayarak döner. Aynı beldenin çarşısında Müslüman tüccarlardan başka Yahudi ve başka dinden olanlar da varmış tabi. Bu olayı İbrahim Efendi’nin karşı komşusu olan Yahudi bir tüccar görüp konuşmalara şahit olmuş. Çocuğun arkasından koşar ve bir köşe başında onu durdurup durumunu sormuş: Yavrum senin derdin nedir? İbrahim Efendi ile aranızdaki konuşmaların bir kısmına şahit oldum sen bana tamamını anlatır mısın? Çocuk bakmış tabi herkes birbirini biliyor olunca çocuk da onun Yahudi olduğunu bilerek, “Yok bir şey seninle ilgili değil” deyip savuşturmak istemiş ama tüccar ısrarla, “Olmaz bana mutlaka bir açıklama yapmalısın” deyince çocuk, asla İbrahim Emmi’sini suçlamadan “Sanırım canı sıkkın İbrahim Emmi’nin herhalde. Babam vefat etti de biz Müslüman aileyiz. Fakiriz, babamızın defin edilmesine gücümüz yetmedi yardım istemiştim, geri çevirdi. Ama sanırım biraz sonra yardımda bulunur o bize” deyince Yahudi tüccar, “Hayır bu işi ben yapacağım, hemen etrafına haber salar imamlar bulur Müslüman adetlerine göre ölen adamı kefenletir kabrine koydurup ölü evine gelir. Ve evin hanımına bir altın çocuklarına da birer altın, yani beş altın harçlık verir. “Başka ihtiyacınız olursa bana gelin yardımcı olurum” deyip gider.
O gece hem İbrahim Efendinin hem de Yahudi tüccarın evinde başka olaylar cereyan eder. Gece yatağına yattıktan sonra İbrahim Efendi rüyasında ölür kabre koyarlar soru melekleri ifadesini aldıktan sonra iki zebani peyda olur ve hemen İbrahim Efendi’yi yaka paça edip doğru cehenneme alıp giderler. Cehennemin harlayışını gören İbrahim Efendi zebanilere “Durun yahu bu işte bir yanlışlık olacak ben dünyada çok sahavetli, yardım sever bir adamdım. Nasıl olur da beni cehennem koyarsınız” deyince, melaikeler Cennet’e getirilir efendiyi. Bak a efendi şu gördüğün on beş tane apartman var ya, Evet, bunlar düne kadar senin idi. Ama dün sen bunları karşı komşun Yahudi’ye sattın. Onun için burada yerin kalmadı dolayısıyla artık sen cehennemliksin” deyince İbrahim Efendi rüyadan uyanır ve bütün aile efradını kaldırıp “15 kese altın hazırlayın” der. Acele altınlar hazırlanır doğru Yahudi komşunun evine giderler ve telaşla “İbrahim Efendi komşu! Sen bugün bir ölü için hayır yaptın onlara 5 altın verdin sen bu hayrını bana 15 kese altına satar mısın, işte 15 kese altın hazır” deyince, aynı anda aynı rüyayı görüp cehenneme giderken cennet melekleri tarafından zebanilere bu adam bu gün cennette köşkler satın aldı. Bu artık bizimle cennete girecektir. Sevgisiyle uyanan ve çoluk çocuğunu İslam’a girmeleri için gördüklerini anlatmakta olan Yahudi tüccar, İbrahim Efendi’ye, “Hadi yallah, yallah ben o rüyayı senden önce gördüm bugün harcadığım her altının gramına bir kese altın versen yine değişmem iyiliğimi ben de ailem de artık Müslümanız deyivermiş. Onun için yaptığın iyi ameller karşılığında kazandığın bunca cennet servetini bir anda kibrinle azametinle satıverirsen vay haline…
Allah bu tür gafletlerden korusun hepimizi de hele bazı kendini bilmezleri vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.