Bu Filmi Görmüştüm
Son bir aydır özellikle döviz cephesinde sular durulmuyor. Her açıklanan veri her söylenen söz Türk lirasına değer kaybettiriyor. Faiz söylemleri ile başlayan yükseliş duraksamadan devam ediyor. Fakat bunu iç siyaset malzemesi olarak kullananlar aslında tüm dünyada doların son 11 yılın en iyi değerlerine ulaştığını söylemiyor.
Doların değerleneceği öngörülemeyen bir tehdit değildi. Bol para dönemine son verildiği açıklandığından bu yana dolar yönünü anavatanına çevirmiş ve çıkış fırsatı bekler olmuştu. Bizim ülkemizi diğer piyasalardan ayıran en önemli etken döviz fiyatlarına olan hassasiyetimiz. Gerek 1994 de gerek 2001 de yaşadığımız acı tecrübelere rağmen hala dolar bazında yer kiralıyor maaş veriyoruz. dolar bazında satış gelirlerimiz olmadığı halde dolar bazında ve de uzun vadeli borçlanmayı tercih ediyoruz. Döviz de yaşanan en ufak bir hareket neticesinde yatırımlarımızı erteliyor tüketimlerimizi kısmaya çalışıyoruz. Bu sürecin etkilerinden bahsetmek için çok erken. Fakat bu seviyelerde kalmaya devam ederse şirketler Mart sonu bilançolarında vatandaş ise Nisan sonrasında artmaya başlayan enflasyon oranları ile hissedecek.
Bu ortamda asıl eğilmemiz gereken meseleler hala gözden kaçmaya devam ediyor. Reel sektörümüz artık yumuşak iniş politikalarını kaldıramıyor. Yani ne zaman enflasyon ve cari işlemler açığını kabul edilebilir bir düzeye çekmeye çalışsak imalat sanayi ve ticaret dünyasında işler daralıyor ve kapasiteler düşüyor. Bunu zaten çarşı pazarda görmek mümkün. Tüketici güven endeksi 2008 değerlerinin bile altına gelmiş durumda. Kısaca tüketici pazardan kaçıyor imalatçı yeterli sipariş gelmediği için üretmiyor. Geçen yıl Ülkemizin büyüme lokomotifi olan ihracat ise 2015 e şanssız bir giriş yaptı. En büyük ihracat pazarlarımızda (Rusya –Irak)yaşanan ekonomik problemlere bir de euronun değer kaybı eklenince bu yıl ihracatçımızın pazar çeşitlendirmesi yapmak zorunda kalacağını söyleyebiliriz.
Bundan sonra faiz cephesinde ne olur döviz nereye gider açıkçası kestirmek çok zor. Ama döviz artışının gerek Merkez Bankasını gerekse siyaset cephesini rahatsız ettiğini söyleyemem. Zaten yapılan açıklamalarda bunu teyit ediyor. Merkez Bankası henüz elindeki silahları dövizi bastırmak için kullanmaya başlamadığına göre bu seviyeler makul kabul ediliyor. En büyük silahı olan Faiz artışını zaten kullanmasını beklemiyorum. Dövizin hangi seviyesinin kabul edilebilir olduğunu gelecek müdahalelerden görmeye çalışacağız. Unutmayalım geçmişte biz bu filmi birkaç kez seyrettik döviz er ya da geç makul bir seviyede oturacaktır. Bu dönemlerde özellikle küçük yatırımcının dövizden uzak durmasında fayda var. Bu seviyelere Türkiye’de yatırım yapmayı planlayan uluslararası yatırımcılar gözünden bakmakta da fayda var diye düşünüyorum. Bize göre pahalı olan bazen başkaları için kaçırılmayacak fırsat olabilir.
Başta da belirttim Şubat başından bu yana döviz cephesinde yaşanan gelişmeler bizden çok dünyada olup bitenlerle alakalı. Bütün piyasalarda özellikle kurlarda toz duman hakim durumda. Brezilya’dan, Güney Afrika’ya kadar bütün Merkez Bankaları değer kayıplarını kontrol etmekle meşguller. Bizim Türkiye olarak yapmamız gereken bu sürecin etkilerini en aza indirecek politikalar üretmek. Bu nedenle yatırımı ve üretimi önceliğe yerleştiren ekonominin çarklarını yeniden hızlandıracak piyasanın canlanmasına vesile olacak en önemlisi işsizlik dalgalanmasını önlemeye yönelik bir rota değişikliğine ihtiyacımız var.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.