Ahmet Çapanoğlu

Ahmet Çapanoğlu

ERGENLİK VE 18 MART

ERGENLİK VE 18 MART

Tarih, böyle bir savaşa şahit olmadı daha. Yıl 1915, yer Çanakkale. Bir yanda Osmanlı ordusu, bir yanda tabiri caiz ise, yedi düvel. Bir yanda çaresizlik ve açlıkla mücadele ederken, hiç şikâyet etmeyen ama imanla vatanı koruma adına cansiperane vatan müdafaası yapan, diğer yanda yedi düvel emperyalizmin güç gösterisi. Büyük balık saldırıda, yokluklarla mücadele eden küçük balık gibi bir Osmanlı ordusu müdafaada. Hani büyük balık küçük balığı yutar demişler ya, ama vatan sevgisi, inanç ve azmin zaferi olan Çanakkale savaşları, bu kuralın her zaman geçerli olmadığını göstermişti.

Aslında kimin kimle savaştığı da belli değildi. Görünüşte haç ile hilalin savaşıydı ama saldıranlar arasında İngilizlerin sömürgelerinden gelen Müslüman askerler de vardı.

Çanakkale savaşı; güç gösterisiydi. Her şeyiyle güçlü olan yedi düvele karşı silah, mühimmat ve açlık sıkıntısı çekerek güçsüz kalan, kimi açlıktan kıpırdayamayacak hale gelen ama inancı sayesinde zafere ulaşan bir ordu.

Osmanlı ordusunda kimler vardı dersiniz. Hepsi tecrübeli, eğitimli otuzlu kırklı yaşlarda, güçlü kuvvetli insanlar mı vardı sanıyorsunuz. Yanılıyorsunuz. Çanakkale savaşına giden askerlerin hepsi otuzlu-kırklı yaşlarda değillerdi. Yoksa on beşlikler de mi vardı bu savaşlarda.  Evet, yaşları onbeş olan süt kuzuları, kınalı kuzular vardı. Hiç bir savaş tecrübeleri olmadığı gibi, hiç silah görmemiş, yaba, beldanat, kazma, kürek ve okul sıralarında kalemden başka bir şey almamışlardı ellerine. Daha hiç biri ergen bile olamamış, ergenlik ve geçiş dönemi nedir bilmeden cepheye koşmuşlardı. Zafer, bu ergenleşmeye fırsat bulamayan gençlerin katkısıyla ortaya çıktı. Çanakkale’nin geçilmezliğine damga vuran bu ergenlik yaşayamayan çocuklardı. Onlar, geçiş dönemi ve ergenlik denen şeyi bilmeden vatan müdafaasında olgun oldular. Olgunlaşarak şehit düştüler.

Evet, birçoğu on beşlik delikanlı bile olamamış okul öğrencileri. Kiminin boyu o kadar kısa, vücutları o kadar çelimsizdi ki, tüfeklerinin dipçikleri yerlere değiyordu. Çocuktular, açtılar, kıyafetleri paramparça, yama üstüne yama vardı. Ama morallerini bozmadılar, depresyona da girmediler. Mesele vatansa, elbise ve ekmeği teferruat olarak gördüler.

Hiç düşündünüz mü o savaşlarda mücadele eden askerlerin yemek listesini? Öğünlerinde, açık büfe gibi, ne ballı börekler, baklavalar yediklerini. Haydi bir göz atalım, onların ve bizim sofralarımızda oluşan yemeklere.

İşte size 43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölük, 1917 yılı yemek listesi;

15 Haziran Sabah: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam: Yağlı buğday çorbası ve tam ekmek.

26 Haziran Sabah: Yok. Öğlen: Yok. Akşam: Üzüm hoşafı, tam ekmek.

Ve un ve ekmek kalmadığı için öğünlerde tam olan ekmek yarıma düşüyor

18 Temmuz Sabah: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam: Yarım ekmek.

8 Ağustos Sabah: Yarım ekmek. Öğlen: Yok. Akşam: Şekersiz üzüm hoşafı, ekmek YOK

Peki, şimdi sofralarımızda ne var?

Annelerimizin akşama kadar ne hazırlayacağını şaşırdığı, bizim için yaptıkları yemekleri beğenmeyip canımız sıkılarak yemediğimiz ve her yemekten sonra çöpe atılan yemek artıkları ve ekmekler. Yapılan üç çeşit yemeği beğenmez, pizza ve hamburger siparişi verir olduk.

Sahi niye moraliniz bozuk?

Bu insanların bu kadar eziyet çekerken morallerini bozmaya ve depresyona girmeye vakitleri mi yoktu acaba. Yoksa o zamanlar moral ve depresyon diye bir kavram mı yoktu. Yoksa o insanların Allah inancı ve sabırları mı çok kuvvetliydi de, moral ve depresyon diye bir kavramı düşünmemişlerdi. Sen inanç eksikliğinden, moral ve depresyon dersin, onlar verende Allah, üzerimizden bu belayı alacak olan da Allah diye düşünüp, vatan için canlarını fedadan çekinmediler.

Ergen olursun depresyona girersin. Annen “aman çocuk geçiş döneminde, bırakalım kendi haline, aman babası uyandırmada sen gidip bakkaldan ekmek alıver, rahat bırakalım da, bu bunalımlı dönemini atlatsın.”

Sen, sabah ezanları okunurken “biraz daha uyusun yavrucak, uykusuz kalmasın sabah okula gidecek” diye sözde merhametle! Ona iyilik yaptığını zannederken, Çanakkale savaşına ergen bile olamayan evlatlarının ellerine kınalar yakarak kıyamadıkları can parelerini bir daha geri dönmeyeceğini bilerek yollamaktan çekinmeyip, “cepheden kaçarsan sütüm haram olsun” diyen anneler vardı. Onlar uyku uyumak şöyle dursun, senin sabah ezanlarıyla uyandırmaya kıyamadığın evladın gibi değil, “sabah ezanıyla taarruza niye geçiyoruz, uyku vaktimiz” demeden şehit düştüler.

Bir ülke böyle kurtarıldı. Çanakkale destanı depresyon ne demek, can sıkıntısı da ne oluyor demeden kazanıldı. Bizim geçiş döneminde deyip her istediklerini yaptığımız, yemesi için çeşit çeşit yemekler hazırladığımız ama beğenmeyenlere ibret olacak şekilde, bir tam ekmeği bile bulamadığından öğün geçiren, marka ürünler giyemedim diye canları sıkılarak depresyona girmeyen genç yaştaki çocuklarla kazanıldı.

Çanakkale’de şehit düşmüş her yaştan delikanlıları bir kere daha rahmet ve minnetle anıyorum. Allah, o günleri bir daha göstermesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Çapanoğlu Arşivi
SON YAZILAR