FOTOĞRAFLAR YALAN SÖYLEMEZ
İyi ki elime bir fotoğraf makinesi almışım, sebep olanlardan Allah razı olsun diyelim. Sizi sürüklüyor peşinden, kâh orada kâh şurada gezmeye zorluyor sizi ve bunu da başarıyor o küçük sihirli kutu. Her çektiğiniz kareye heyecanla baktırtıyor sizi. Sokaklarda caddelerde tarlalarda arazilerde bir başka yürütüyor insanı. Gözünüzü sürekli sağa sola odaklatıyor ve normal hayatta yanından görmeden geçip gittiğiniz nesneleri görüyorsunuz onun sayesinde. Bunu gerçekten söylüyorum ki yaşamınızın rotasını değiştiriyor bu fotoğraf makineleri. Siz hiç bir kelebeğe odaklanan fotoğrafçı gördünüz mü? O anda yanında bomba patlasa haberi olmaz. Ya, “eşekle katırla öküzle veya at la tarla süren yetmiş yaşında bir çiftçiyi fotoğraflamaya çalışan” fotoğrafçının halini yakından gören var mı içinizde?
Sanki tarlayı çiftçi değil, fotoğrafçı sürüyor. Çifti dedim de Anadolu’muzda bir köyümüze birine misafir olmuştuk. Köyün otantik evlerini çektikten sonra, arazisine yönelmiştik bir çifti yakalayalım fotoğraflayalım diyerek. Köyün yakınlarında katırla tarla süren bir çiftçi takılıyor gözümüze. Heyecanla atılıyoruz çiftçiye doğru, oda ne! Yetmiş yaşında bir dedemiz katırlar tarla sürmüyor mu? Tam aradığımız karelerden bir tanesiyle karşılaşıyoruz. Bizim için güzel bir kare, hangi açıdan çekerseniz çekin şahane fotoğraf çıkıyor çiftçi dedemizden.
Ancak bir ara duraklayarak kendime içimden sordum, “yahu bu adam yetmiş yaşında ve katırın açtığı tarlada o keseklerin üzerinde yorulmadan bıkmadan tarla açmaya devam ediyorum.”
Şaşırdım kaldım, ben 5 kare fotoğraf çekinceye kadar canım çıktı, yorgunluktan bir hal oldum. Bu dedemdeki bu enerji neyin nesi, insan düşünmeden edemiyor. Gerçekten yorulmuyor mu bu insanlar?
Bir ara yaklaştım dedeye “Dede şu pulluğu bana ver ben de sürmek istiyorum” dedim. ‘Sen yapamasın bu işler fotoğraf çekmeye benzemez’ dedi, şaka yollu. Ancak benim isteğimi de kırmadı ve aldım pulluğu tutmaya başladım, o da ne, katırlar başka yöne gitmeye başlıyor, demek ki sadece pulluktan tutmak değilmiş mesele, aynı zamanda katırların istikametini de pulluktan tutan kişi belirliyormuş. Gerçekten de bizim yapacağımız iş değilmiş.
Dedeye soruyorum, ‘Dedem bu katırın arkasında bu sıcakta tarla sürerken yorulmuyor musun?’ bak yaşında bayağı ilerlemiş. ‘Kuzum yorulsak ne olacak bu işler görülecek’ diyor. ‘Evde çocuklar nafaka bekler, esasen bizim işimiz bu toprak. Toprakla uğraşmasak rahat edemeyiz’ diyor. Olayı görmeyenler de zanneder ki, dedemizin yüzlerce dekar toprağı var.! İnanır mısınız ektiği yer topu topu iki dekarlık bir alan, ama çok emek çekiyor küçücük tarlaya, tarla demek de zor arsa kadar bir yer. Tekrar soruyorum dedemize, ‘buradan ne kadar mahsul çıkacak’ yıl iyi giderse beş çuval buğday çıkar diyor. ‘Yani 250 kg kadar. O da bizim ekmek ihtiyacımızı hemen hemen karşılar’ diyor. Bir yandan da Allah’a çok şükürler olsun kuzum, bunları bulamayanlarda var diyor dede. İşte Anadolu insanım benim böyledir tertemiz saf ve duru, elindeki olanlarla kıt kanaat geçinmesini biliyorlar ve işin ilginç tarafı ise, hiç mi hiç içindeki bulunduğu zorluklardan şikayetçi değiller.
İşte fotoğraf makinesini bundan çok seviyorum, bu gibi hayatlarla karşılaşma olanağı veriyor, saf ve duru ama bir o kadarda gerçek hayat hikayeleri ile karşılaştırıyor sizleri (maskeli dünyadan gerçek dünyaya bakmanızı sağlıyor) bir büyüğümüz şöyle demişti ‘elinizde fotoğraf makinesi varsa bıkmadan usanmadan çekin’ ben de diyorum ki: ‘Elinde fotoğraf makinesi olanlardan korkmayın’.
‘Fotoğraflar yalan söylemez’…
Saygılarımla.