GEZ DÜNYAYI, GÖR KONYA’YI (5)
Yirmiye yakın seyyahın Konya ile ilgili izlenimlerini aktarmaya çalıştım. Osmanlı topraklarında rahat hareket edebilmek ve bilgi edinebilmek adına Müslüman olup “Ali Bey” olarak tanınan Fransız ajanı LEBLICH, “Bu şehirde gördüklerim Karaman Paşa’nın oturduğu yer olmasına rağmen, bana bu yer hakkında pek güzel bir fikir vermedi. Bu yerde birçok mezarlık ve her mezar sade, işlemesiz bir taşla belirlenmiş bulunuyor… Evler topraktan veya güneşte pişirilmiş yine toprak tuğlalardan yapılmadır.” diyor ve ayrıca büyük kubbeli ve yüksek ince minareli 3 tane cami gördüğünü de ifade ediyor.
Seyyah Wıllıam Fracıs Aınsworth ise, 1839’un Kasım ayının 16’sında geldiği Konya’da, kalacak bir yer temin etmesi için önceden bir Tatar gönderdiğini belirterek bir Ermeni’nin evinde kaldığını ifade ediyor. Kasım’ın 22’sinde Konya’dan ayrılan Aınsworth’un, Konya ile ilgili izlenimleri şöyle:
“Küçük Asya’nın büyük kentlerinden biri olan Konya, İzmir’den uzak değildir. Büyük ve önemli yollar üzerindedir.
Küçük Asya’nın Kayseri, Kastamonu ve Ankara gibi büyük şehirlerinin pek çoğunu ziyaretten sonra, Konya kesinlikle hepsinden en çok çökmüş ve harap bir görünüme sahiptir. Buna rağmen Konya, büyüklük, nüfus ve zenginlikten dolayı önceki dönemlerden kalan ünü sayesinde şehirler arasında ilk sıralarda gelmektedir. Özellikle Strabon, Konya’nın iyi yapılmış bir kent olduğundan üstü kapalı bir biçimde bahseder. Pliny kente ‘urb celebrima Icanium’ adını verir. Cellariusâ göre kilise kayıtlarında kent metropolis kentleri listesine yerleştirilmiştir.
“Şehrin kaderi çok daha değişiktir. Fakat, şehir görkem ve büyük ününü, Türk Sultanları’ndan Selçuklu ailesinin residansı olmaya başlayınca elde etmiştir. Godefroy de Baulon’un komutası altındaki Haçlılar, Konya’da iyi karşılanmış ve buraya konuksever bir biçimde girmişlerdir. Fakat (1146) Konrad yönetimi altındaki Haçlılar daha şansızdı. Türkler üzerinde önceki seferde zafer elde etmiş olmalarına rağmen, boş yere şehri kuşattılar ve geri çekilmeye mecbur oldular. Bizens İmparatorluğunun yöneticileri, diğer Türk prensleriyle Selçuklu sultanlarının kavgalarına sık sık karıştılar. Kent Timur tarafından yağmalandı. Fakat kentin sultanları tarafından kısa sürede tekrar onarıldı. Sultan II: Alâeddin Keykubâd, Michael Paleologus’un esareti altında öldü. Bu durumdan sonra Söğüt Beyi Osman, Türklerin sultanlığını ilan etti. Fakat Karamanlılar II: Mehmed zamanına kadar Türklerin hakimiyetini tanımadılar.
“Konya çevresinde, şimdilerde halife şehri olan Bağdat’ınkiyle neredeyse eşit sayıda, 20’den fazla medrese kalıntısı vardır. Medreselerin bir çoğu Müslümanlar arasında yaygın olan yüksek fikri akımları ellerinde tutarlar.”
OSMANLI’YA KILICI MEVLEVİLER KUŞATIYORDU
Fransız mimar ve seyyah Charles Texier ise, 1834’de geldiği Konya hakkında çok önemli bilgiler veriyor. Ali Suad tarafından Türkçeye çevrilen Küçük Asya adlı kitabında Texier, tahrifsiz muhafaza edilmiş olan “İkonyum” isminin, bu şehrin tesisine ait masal malumatı âsâr-ı atikası (eski eserleri) kadar eski olduğunu söylüyor:
“Birinci Sultan Selim burada bir cami ile Mevlevî dergâhını inşa ettirmiştir. Bu Mevlevî şeyhliği Memalik-i Osmaniye’nin bütün tekkelerine hükmeder. Osmanlı padişahlarına Kılıç kuşatmak yalnız bu şeyhe mahsustur. Padişaha beratı da bu verir…
“Burada Müslüman idaresinin tesisi, Hıristiyanlığın büsbütün harabına sebep olmamıştır. Bu şehir daima bir Rum başpapazına sahip olmuştur ve Hıristiyanlarla Ermeniler burada hâlâ küsuratla bulunurlar.”
Texier, Alâeddin Tepesi’nden ve Selçuklu Köşkü’nden şöyle bahsediyor:
“Şehrin ortasında vaktiyle İkonyum prenslerinin parlak saraylarının bulunduğu bir tepe vardır. Türkler uzun müddet burasını taş ocağı yaparak, kışlalar ve paşanın konakları için ne lazımsa buradan aldılar. Tepe tuğladan bir duvar ile ihata edilmiştir. Kapısı cenup tarafındandır. Sağda, solda yerden yedi sekiz metre yüksekliğinde büyük bir divanhane vardır. Bunun kavis kemerleri mermer direklere tutulmuştur. Girerken görülen enkaz yığınları hiç şüphesiz kışlalar, mutfak ve hademe dairesi idi. Şimal tarafında, Kayseri tarz-ı mimari kadiminde yapılmış, mahruti damlı küçük bir kilise binası halen mevcuttur.”
Konya iç ve dış surlarını öylesine güzel anlatıyor ki, bu tasvirlere, “Tarihî Mâbedlerimiz” adlı yazı dizisinde ‘Konya Surları’nı ele alırken yer vereceğim.
AZİZİM DİYOR Kİ…
Bu yabancı seyyahlar içerisinde casus olanları da hani az değil. Bu sebeple araştırma yazımı sonlandırmaya pek hevesli değilim. Hele “Küçük Asya’ya Seyahat” kitabının yazarı ünlü seyyah Frıderıch Sarre ile Bela Horvarth’tan bahsetmeden geçmek olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.