GEZ DÜNYAYI, GÖR KONYA’YI (8)
Osmanlı Hariciye Nazırı Rıfat Paşa tarafından yazdırılan ve bir yerde Konya’da yapacağı araştırma ve incelemelerinde kolaylık sağlanması yönünde bir yerde “özel izin” sayılan yazıyı Konya Valisine takdim eden ve bundan dolayı; “Vali bizi samimiyetle karşıladı ve gezimiz boyunca bize her türlü yardım için vilayetinin bütün memurlarının desteğini vaat etti” ifadelerine yer veren Alman tarihçi Sarre, hükümet binasında gördüğü hareketliliği de yerel kıyafetlerine varıncaya kadar şöyle özetliyor:
KIYAFETLER MİLLİ KİMLİĞİ OLUŞTURUYOR
“Bu büyük binanın odaları ve uzun koridorları, valiliğin geniş topraklarından, şikayette bulunmak veya başka kişisel işlerde yetki ve hak aramak üzere gelen bir yığın insanla dolup taşıyor. Türkmen veya Yörük boylarından çobanlar genellikle bütün aile bireyleriyle; şehirlerin Rum, Ermeni ve Müslüman ahalisi de yerel kıyafetleri içinde gelmişler. Herkesin kıyafeti onun ulusal kimliğini belli ediyor.
“Köylerden gelen zengin çiftçiler burada bütün silahlarının ihtişamını sergiliyorlar. ‘Silahlık’ adı verilen geniş deri kemerlerine iki tabanca sokmuşlar ve kemerden ayrıca geyik avında kullanılanlar gibi, deri kınında uzun yatağan kılıcıyla kemik saplı bir hançer sallanıyor. Konya çok büyük bir kervan yolunun üzerinde olduğu için, iyi sanat eseri satın almak tabii ki zor, çünkü bunlar tüccarlar tarafından çoktan İstanbul’a veya dış ülkelere götürülmüşler. Yabancılar ancak tesadüfen ve ara sıra iyi mal bulma şansına sahip olabilirler.”
SAKİNLERİ ESKİ YAPILARI YIKIYORLAR…
“İbn Battuta 14. Yüzyıl başının Konya’sını, ‘büyük ve güzel kurulmuş, suyu bol, çevresi de süs ve meyve bahçeleriyle dolu bir şehir. Sokakları geniş, pazarları zengin.’ sözleriyle tarif ediyor. Modern şehrin görüntüsü ise farklı. Sakinleri, bu yüzyılda bile, Selçuklu zamanından kalma eski yapıları yıkma ve yok etme gayreti içindeler. Texier ile Moltke, şehri çevreleyen ve 108 kulesi olan sur çelengini daha yıkılmadan gördükleri halde, şimdi eski Lârende kapılarından geriye, küçük bir parçadan başka görülecek şey kalmamış durumda. Bu sur, I. Keykubâd tarafından 1221’de Sivas kalesiyle birlikte yaptırıldı. Sultanın sarayı şehrin ortasındaki bir tepedeydi. Saraydan bugüne hiçbir şey kalmamış.”
SOKAKLARI GAZ LAMBALARI AYDINLATIYOR…
Konya’ya 1913 senesinin 21 Temmuz’unda trenle gelerek sekiz gün kalan Macar bilim adamı ve Türkolog Bela Horvath, gürkemmli bir faytonla şehir meydanındaki Büyük Halep Oteli’ne yerleştikten sonra Konya hakkındaki izlenimlerini şöyle dile getiriyor:
“Sokakları gaz lambalarıyla aydınlatılan, caddelerinde atlı tramvayların işlediği bu hızla büyüyen kentin tarihi çok eski; bu şehir kurulmaya başlandığında bugünkü Macaristan topraklarındaki insanlar belki de daha taş baltalarla avlanıyorlardı. Anadolu, insanlık tarihinin beşiği sayılıyor.”
Sultan Alâeddin’in sultanlığı dönemini öven Horvath, “Sarayda çevresini seçkin insanlarla donatan sultan, kenti de, bizlerin, yani bugünün beton dönemi çocuklarının bile hayranlıkla izlediği görkemli binalarla” süslediğini belirttikten sonra Konya surlarının, “taşları yol yapımında kullanıldığı için” yıkıldığından söz ediyor. Hürriyet Meydanı’ndan geçip Hükümet Konağı’na ulaşan ve burada Balkanlar’dan gelen muhacirlerle karşılaştıklarını ve şehrin de bu göçmenlerle dolu olduğunu anlatan Horvath, elçilikten aldığı resmi referans belgesiyle rahat seyahat ettiğinden bahisle Konya’da; “kime başvurursak vuralım dostça karşılandıklarını” ve Jandarma Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey’in, son derece cana yakın ve kültürlü bir insan olduğunu ifade ediyor.
İNGİLİZ VE ALMANLAR BÖLGEYİ TALAN ETMİŞLER
Konya Lisesi’ne Fransızca öğretmeni olarak görevlendirilen ve ağır yaralandıktan sonra “gazi” olan Yüzbaşı Ahmed Bey’le diyaloğa giren ve ona eğitim ve kadınların eğitimi hakkında sorular sorarak cevaplarını da alan Macar seyyah Horvath’tan, Yüzbaşı Ahmed Bey’in “Jön Türkler”den olduğunu da öğreniyoruz. Horvath ayrıca, Konya’da antika eşyayla karşılaşmalarının imkânsızlığını “Değerli olan her şey artık yurtdışına götürülmüş” şeklinde ifade ettikten sonra da şu gerçeği dile getiriyor: “Kalan az sayıda gerçek antika ise yöre halkı tarafından astronomik rakamlarla satılmak isteniyor. İngiliz ve Alman bilginleri bölgeyi tamamen altüst etmişler.”
AZİZİM DİYOR Kİ…
Konya’ya seyahat amacıyla gelen gezginler olduğu gibi daha çok medeniyetlere beşiklik eden Anadolu ile Anadolu’da yaşayan halk hakkında bilgi edinmek, bu edindikleri bilgiler ile izlenimlerini de hükümetlere raporlar halinde sunan casus gezginlerin gözünden Konya’yı gözler önüne koyduk.
Bu araştırmayı iki değerlendirme yazısıyla on bölümde tamamlayacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.