KIZMAK ve KUSUR BULMAK
Eğer ki, bir insan size kızmak veya darılmak istiyorsa; Sizin bir suçunuz olmasa da, ne kadar iyi, ne kadar melek gibi sessiz, akarsu gibi berrak olsanız da, kızmak için bir bahane ve yüzlerce neden bulacaktır.
Bir farklı açıdan bakınca da; eğer sizi affetmesi gerekiyor, affetmek istiyorsa da, ne kadar kötü olursanız olun, affedilmeyecek sandığınız kusurlara sahip olsanız bile, sizi affetmek için kendince yüzlerce sebep bulabilir.
İki ayrı ve iki bağdaşmayan davranış şekli. Sizce bu farklı özelliklere rağmen kızmak ve affetmeyi gerektiren unsur nedir.
İşin özü, sizin iyi olmanız veya kötü olmanız değil. Mesele, sizi ne kadar önemsediği veya o anki ruh haliyle size kendini hissettirmek istemesi, egosunun tavan yaparak sizi küçük görmesi veya değerli görmesidir. Yani bir anlamda karşınızdaki insanın, size bakış açısı davranışını belirliyor. Onun görmek istediği gibi ya da sizin, onun kalbindeki yeriniz ve değerinizden kaynaklanan davranış şekli ortaya çıkıyor.
Gönüle yerleştiriliş şekli veya önyargı. Kayıtsız, şartsız sevgi veya sevemeyerek, neden aramak. Bu iki durum sizin davranışınızı ve bakış açınızı ortaya çıkartıyor.
Neden aramak için gözünüzün üzerinde kaşınızın olması veya olmaması bile nedendir. Ama kimse farkında değil ki, bahane kıl ise herkes de mevcuttur. Eğer bu kızmaya nedense ve kusur bulmaksa hepimiz kusurluyuz. Sadece kendimize bakmadığımızdan kızıyoruz.
Kızgınlığımız için bahane üretmek, kusur bulup kızmak yerine çare üretmek gerekir. Ama çare üretmek içinde akıl gerekir. Zaten aklını kullanamayan insan öfkeye kapılıp kusur bularak kırıcı oluyor.
Egomuz bizi üstün gösterdiği için çare olacak, kusurları örtecek aklımızı kullanmayı hiç düşünemiyoruz. Geçici öfkelere kapılıyoruz. Zamanı gelip hatamızı anladığımız zamanda da, özür dilemek erdemini taşıyorsak, kıt kanaat olan aklımızla özür dileme yolunu, belki bulabiliyoruz. Kalp kırılmış, onarılması güç yaralara merhem olacakmış gibi “pardon” ile geçiştiriyoruz. Yani, geçici öfkemizle bulduğumuz kusurlara, aklımızı kullanıp öfkemize gem vurmadan kalıcı aptallık yapmayı göze alabiliyoruz.
Oysa ki affetmemek ve kusur görmek yerine aynayı ruhumuza çevirmek en akıllıca bir iştir. Aynayı kendinize çevirin, ne görüyorsunuz? Bizimde aynı duruma düştüğümüz zamanlar olmuştur. Aynı kızgınlığa ve öfkeye maruz kaldığımız olmuştur. Peki biz ne hissetmiştik o durumda. Hatamız karşısında affedilmek için ne kadar dua etmiştik. Ne kadar incinmiş, ne kadar üzüntü yaşamıştık
Peki, bu acıyı yaşamışken neden başkasına yaşatmaya çalışıyoruz. Yoksa egomuzdan dolayı “ben nasıl çektiysem o da çeksin mi” diyoruz?
Yok empati yapıp o insanın da acı çekmesini istemiyorsak, o kadar insani değerlerimizi ortaya koymuş oluyoruz. Önemli olan, yaşamak istemediğimizi yaşatmamak, bize davranılmasını istediğimiz şekilde davranışta bulunmaktır. Onurlu ve mutlu yaşamaksa gayemiz, aşırıya kaçmadan, onurları zedelemeden insanca yaşatmamız, bize aynı şekilde dönüp gönlümüzde yer bulacaktır.
Eğer ki Yunusca “ yaratılanı severim Yaradan’dan ötürü” diyebiliyorsak, ne kusur görecek, ne kızacak, ne de bir başkasını mutsuz edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.