Hasan Dağı Yörük Obaları
Bir gün kafama taktım kırsal kesimde hatta mümkünse çadırda yaşayanların fotoğraflarını çekmek istiyordum, ama nasıl olacak pat diye de herhangi bir çadıra misafir olunmaz ki... (hoş pat diye de gitsek misafirperverdir benim insanım) ama illa bir tanıdık olması lazım o çadırlarda fotoğraf çekebilmek için. Grup halinde yani bir otobüs dolusu fotoğrafçılarla gezmeyi sevmiyorum... Üç beş kişi olabilir ama mümkünse tek olsa daha iyi olur diyenlerdenim. Aslen Aksaraylı olduğum için Hasandağı'nda çadırda hayvancılık yapan göçerleri biliyordum, onlara misafir olmayı kafama takmıştım. Hem o göçerlerin yaşantısını görmek hem de onları fotoğraflamak istiyordum. Bir gün Aksaray’da ikamet eden bacanağıma telefon açarak Hasan Dağı'na göçerlere gitmek istediğimi ve onları fotoğraflamak istediğimi bildirdim. O da ‘atla gel benim tanıdıklarım var gideriz’ dedi. Öyle sevinmiştik ki hem de çat kapı gitmeyecektik. Bacanağımla Aksaray'da buluştuk ve düştük Hasan Dağı'nın yollarına... Bu arada yolda denk gelen doğal yaşamları bulduğumuzda aracımızı durdurup onların izniyle fotoğraflarını da çekmeyi ihmal etmiyorduk. Bacanağım bana Hasan Dağı'nın 2000 metre yükseklerinde Yardı diye bir mevki olduğunu, burada da Karkın köylülerinin baharda hayvanlarını otlatmak için bu bölgeye yerleştiklerini söyledi. Hatta çadır hayatı yaşadıklarını, elektriksiz bir yaşam sürdürdüklerini bana söyledi. ‘İstersen oraya gidebiliriz’ dedi. Tam istediğim, hayalimdeki bir yaşantıdan bahsediyordu sanki. Nasıl da güzel olurdu çadırda yaşamak. Orada odun ateşinde çay içmek falan güzel şey olsa gerek diye hayal ederek gidiyorduk. Tabiki sonunda Yardı bölgesine varmıştık. Çadırların arasında insanlar oturuyorlardı. Bizi öyle bir karşıladılar ki anlatamam. Bize çadır içindeki minderleri çıkartıyorlar buna oturun diyerek üst düzey bir misafirperverlik örneği gösteriyorlardı. Oracıkta üç tane taşı bir araya getirmişler dışı isli çaydanlıkta hazır çay kaynamış bize ikram ediyorlardı. O isli alüminyum çaydanlıkta çay bu kadar mı güzel olur bu kadar mı lezzetli olur. Çayın lezzetine mi yanarsın, yoksa insanların misafirperverliklerine mi? İşte özümüz insanları, biz buyuz, aslında şaşıracak da bir durum yok. Normal olanı yapıyorlar. Ama ne hikmetse çadırda yaşayanları fazla yoklamamışız onların yanına gidip onların halleriyle hallenmemişiz bu da bizim ayıbımız. İşte fotoğrafçılığı bu yüzden çok seviyorum, bir şekilde sizi doğal yaşam yaşayanların bölgesine sürüklüyor fotoğrafçılık... Bir gün boyunca Yardı Yaylası'ndaki sakinleri fotoğrafladıktan sonra oradan ayrıldık. Yolumuzun üzerinde başka bir köy vardı (Gözlükuyu köyü). Bana refakat eden bacanağım, “Bu köyde Rukiye ebe var onu ziyaret edelim’ dedi. Ben de büyükleri ziyaret etmek sevaptır dedim ve gittik Rukiye ebenin evine. Bir de ne göreyim hayretler içerisinde kaldım. Öyle bir evde yaşıyor ki ebe gözlerinize inanamazsınız. Ev demeye bin şahit lazım. Rukiye ebe bu evde mi yaşıyor diye sordum bacanağıma o da evet burada yaşıyor dedi. İçimi buruk bir hüzün sardı titreye titreye kapısını çaldık. Rukiye ebe çıktı kapıya Muhammed'im sen mi geldin dedi ve bacanağıma öyle sarıldı ki... Meğerse daha önceden bacanağım Rukiye ebenin harmanında çalışmış, oradan tanışıyorlarmış... Hasbihal ettikten sonra elimde fotoğraf makinesini görünce beni sordu, hoş geldiniz guzularım size çay yapayım dedi. Ben hemen atıldım yok sağolasın Rukiye ebe şöyle bir Hasan Dağı'nı gezelim size de yol üstü uğrayalım dedik. Sağol yolumuz uzun içmeyelim çay filan sağolasın dedim. Ama ikna olmadı ebe, “içeriye girin biraz soğuk su için” dedi. Girdik içeriye Rukiye ebe bacanakla konuşurken benim gözümde evin tavanına penceresine duvarına takıldı. O kadar kötü bir evde yaşam sürüyorlar ki anlatamam, altlarında ne halı var ne kilim bir çul üzerinde yaşam... Ayaklarına gözüm takılıyor çorap yok, ayakkabıları naylondan ve yırtık yırtık olan kısmı iple tutturulmuş. Çok içim sızladı. Bu arada bir bahaneyle Rukiye ebeme sordum, ebe emekli maaşınız var mı? “Yok guzum hiç bir şeyimiz yok, devlet bizlere yeşil kart çıkartıyormuş ama kim gidecek nasıl gidecek ben yeşil kartın yerini de bilmem ki guzum” dedi. “Allah devletimize zaval vermesin guzum, şükür Allah'a yaşayıp gidiyoruz" dedi. Bacanağa hadi müsaade alalım gidiyoruz dedim, nere gidiyorsunuz dedi Rukiye ebe, Ebe yolumuz uzun biz gidelim dedim, guzum bir çay içseydik dedi. İçimden şöyle geçirdim Allah’ım, bu yokluk içinde bize çay içmeye zorlayan bu kadın işte Anadolu kadını dedim. Bu yoklukta hiç isyan etmeyen ve Allah devletimize zaval vermesin diyecek kadar vakurlu bir kadın... Ayrılırken ebe dua et bize dedim. Müsaade alarak çıktık oradan, ben direksiyonda ağlıyorum baktım ki bacanak benden daha sulu gözlü olmuş... Geziyi bitirdim ve evimize gittiğimizde evde hiç aklımdan çıkmıyordu bu Anadolu anası...Not: Daha sonra 5 kişi, Rukiye ebeye gıda maddelerinden götürdük… Elimizde erzakları gören Rukiye nineden şu cümleler döküldü ağzından. Guzum ne gerek vardı bu erzaklara sizin yüzünüzü görmek yeterdi bana…NE OLUR LÜTFEN ETRAFIMIZA BAKALIM. DAHA KİM BİLİR HANGİ DAĞLARDA HANGİ YAŞAMLAR VAR…