İngiliz arkeolog Ramsay, Karapınar’ı anlatıyor
TARİHE YOLCULUK (132)
- Anadolu’nun tarihi coğrafyası ve topografyasında, siyasi, sosyal, kültürel ve dini tarihindeki uzmanlığıyla ünlü İngiliz arkeolog William Mitchell Ramsay, Karapınar’daki kiliselerin resmini çekmiş.
Anadolu’yu 1907’li yıllarda gezen İngiliz seyyah (gezgin) William Ramsay, Karaman, Karapınar (Sultaniye) ve Aksaray’dan geçerek bu bölgelerin hem fotoğrafını çekmiş hem de izlenimlerini yazmış.
William Mitchell Ramsay’ın, İskoç arkeolog olmakla birlikte bir İngiliz misyoneri olarak Anadolu’ya bir misyon (görev) üzerine gönderildiğini belirtmemiz gerekiyor. Mart 1907’de Türkiye topraklarında yaptığı kazıların sonuçlarını 1909’da yayınladığı “The Thousand and One Churches” (Binbir Kilise – Gertrude Bell’le birlikte) adlı eserinde ortaya koydu. Ramsay, hayatını “Küçük Asya” olarak ifade edilen Anadolu’nun antik şehirlerini ve belgelerini ortaya çıkarmaya adayan bir oryantalisttir. Küçük Asya'nın tarihi coğrafyası ve topografyasında, siyasi, sosyal, kültürel ve dini tarihindeki uzmanlığıyla da ünlüdür. Ramsay’ın Hastings'in İncil Sözlüğü’nde “Iconium” adlı bir makalesi de var. Politikaya da atılan Ramsay’ın “En az hayal kırıklığına uğrayacaksan daha az vaat eden adama oy ver” şeklinde sözü de var.
İngiliz Seyyah Wıllıam Ramsay’ın Gözüyle Karapınar
W.Ramsey arkadaşları ile birlikte 4 deveye yükledikleri eşyalarıyla Maden Şehre gittiklerini buradan Karaman’a (Larende) geldiklerini ve burada kendilerine eşlik eden Fettuh adlı bir rehber tarafından tutulan bir arabayla Karaman’dan Karapınar’a doğru yola çıkıyorlar:
‘’Yetersiz çitlerle çevrili birkaç küçük dağınık köy gördük. Öğle yemeği için bunlardan birinde durduk. Büyüleyici bir konuk odasına alındık (köy odası) köyün ileri gelenleri geldi ve benimle uzunca bir süre sohbet ettiler. Onlar bu köyde yaşayan Türkmenlerdi. Onların kökü Orta Asya’dan gelmiş sevimli insanlar kökenlerini unutmamışlar, biz Hotamış (Kayacık) (Kayacık o zaman nahiye merkezidir) orada da büyükçe bir köy odası vardır. Çadır kurduk; köy odasında dinlendik, ekşi süt ve kahve içtik (ekşi süt ayran olsa gerek) gözün alabildiğince bir düzlük var.
Ertesi gün Karaburun (Sultaniye-Karapınar)’a -ki Karacadağ dibinde bir kasaba- üç saatte gittik.
Karapınar çarşısında küçük sert kayısı ve bir miktar vişne yedik, uzun süre meyve yememiştik. Bundan sonra Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılan camiyi görmeye gittik. Sonra bir tepeye tırmandım (Ali Tepe) üzerinde eski yel değirmeni vardı. Üzerinden çanak çömlek kalıntıları topladım. Bizans döneminden olduğunu düşünüyorum. Ben ve askerim buraya küçük kasaba dedik. Hana geldik uzunca bir koridora açılan odalar vardı. Bana çıplak ve dışarıya penceresi olan bir oda verdiler. Daha sonra kaymakam ve yanında başka biri geldi. Türkmenler konuşmadı
Türkçe konuşursanız teşekkür ederiz dedi. Bir arabacı sorduk, Salur’a kadar yükleri arabaya taşıyalım orada deve kiralayalım dediler. İnsanlara orada deve bulup bulamayacağımızı sordum. Salur’a kadar gittik, dört saat bekledik, develer ortaya çıktı, develerin sahibi ile sıkı pazarlık yaptık. Salur ve yaylaları çok iyi kamp yeri, çıplak yamaçta çadırımı kurdum, burası tuz çölünün kenarı idi. Türk köylerinde kışlak var bir de yazın dört ay tepelere çıkıyorlar. Burada güçlü fırtına ve rüzgâr var ve Toros dağlarında gök gürültüsü ve şimşekli yağmur var. Dağ’ı iyi bilen bir kişi bulduk resmini çektik; meşe ormanı vardı. Tepeden ıssız tuz çölüne baktık. Tepede, kraterin kenarında Yörük çadırı ve bir saat uzakta bir köy gördük. Yörüklerin atlarının bir kısmı 3 hafta önce çalınmış deve sürücüleriyle birlikte altı erkek buradayız. Yukarıda iki davar sürüsü ve sığır sürüsü vardı. Mennek kalesini gördük; üç kilise kalıntısı gördük resimlerini çektik. Çalışmalarımız on bir saat sürdü ve aşağıya kamp yerine indik. Aşağıda mağaralar vardı ve içi yılanlarla doluydu, yarasalarda vardı. Kaya mezarları ve kurban kesilen yerleri gördük. Kilise kalıntılarındaki taşları Karapınar’a götürmüşler. Çanak çömlek yapılan yerler gördükten sonra Emir El Gazi (Emirgazi) denilen düz bir köye geldik. Köyde herkes yaylaya gitmişti, düzlükte aromatik taze yavşan kokusu vardı. Yaylada bize taze süt ve kaymak getirdiler. Cazibeli eski Türkmeler vardı. Oradan sabah beşte Hasan Dağına doğru yola çıktık.”
YARIN: Karapınar tarihi ve Meke Gölü.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.