Erol Sunat

Erol Sunat

KADER!

KADER!

Bestesi ve güftesi Coşkun Erdem’e ait olan, Rast makamındaki “Kader böyle imiş, ne söylesem boş” şarkısını bizim nesil iyi bilir.

Çok sevilen, birçok ünlü sanatçının seslendirdiği bu içli ve hüzünlü şarkı, adeta günümüzde yaşadıklarımıza ve yaşayacaklarımıza tercüman oluyor!

Her deprem sonrasında kader demek, kader böyleymiş demek, kaderleri buraya kadarmış demek

En nihayetinde kaderleri bu kadarmış demek acıları dindirmiyor!

Kader demek, keder demek olmamalı! Kader demek, heder olmak anlamına da gelmemeli!

Kaderden kaçılamayacağını elbette biliyoruz.

Ancak her deprem sonrasında yaşananların, bu tedbirsizlikler olmasaydı, bütün bunlar yaşanmayacaktı benzeri sözleri söyleyenlerde bizler değil miyiz?

Tedbir noktasında hatalarımız var, kusurlarımız var, yanlışlarımız var!

Yanlış giden bir şeyler var! Göz göre göre ölüme davetiye çıkarma hadiseleri var!

Marmara depreminden hiç mi hiç ders almamışa benziyoruz!
Van depremi, Marmara depreminden sonra yaşadığımız bir başka depremdi.

Onun etkilediği sahalarda yer alan şehirlerimizde dağılan, hasar gören, çatlayan, duvarları ve kolonları patlayan ve Elazığ depremi gibi 6.8 şiddetinde ki depremde, zamanında alınamayan tedbirler sonucu çöken binaların enkazı altında kalan, hayata gözlerini yuman insanlarda bizim insanlarımız!

Onları yaşatabilirdik, yaşatma şansımız olabilirdi.

Bunun adına kader deyip geçmek,

Kader denen o mana yüklü kavramın özünü kavrayamamakla eşdeğer değil de nedir?

 

MAZLUMLARIN AHINI ALMAK, KİMSEYE HAYIR GETİRMEDİ!

Kaderin bir cilvesi olarak, tedbirde kusur etmek gibi fahiş hatalar, üstü kapatılamayacak bir şekilde, bir başka depremle ortaya çıkıveriyor. Kader böyle imiş demek ne diyeni, ne muhataplarını kurtarmıyor!

İşte bu yüzden, kaderimize rıza gösterip, her şeye razı mı olacağız diyen yakınlarını depremlerde kaybedenler, yapılamayan ne varsa gözler önüne serenler, seslerini her geçen gün daha da yükseltmeye devam ediyorlar.

İhmaller, tedbirsizlikler, zamanında gerekenlerin yapılmaması, depremle birlikte çocukları vurdu. Ailelerin ocağını söndürdü. Aileleri ya evlatsız, ya anasız, ya babasız bıraktı, yada bütün bir aileyi enkazın altına gömdü. Kimse sağ çıkamadı. Kurtarma ekiplerinin mucize kurtarışlarıyla kurtarılan çocukların bir çoğunun anası-babası ve kardeşleri o enkazdan sağ kurtulamadılar.

Elbette kader var!

Kadere iman var!

Kul kaderini yaşar diyende bizler değil miyiz?

Kul kaderini yaşar, yaşamasına amma, tedbir denen bir şey var.

Tedbir bize, takdir Rabbimize ait değil mi?

Tedbir almanın neresindeyiz?

Lafla alınan tedbirler sonrasında, acı var, gözyaşı var, çaresizlik var, kimsesizlik var, hüsran var, hüzün var, keder var, güvenilenlere ah etmek var, artık kader deyip susmamak var!

Mazlumların ahını almak, dünya var olduğundan beri kimseye hayır getirmedi!

Alma mazlumun ahını çıkar aheste, aheste diyen atalarımız haksız mı?

 

2020 YILIYLA BİRLİKTE, TÜRKİYE SALLANMAYA BAŞLADI!

Sevgili okurlar! Hele her türlü yardımı ve desteği yapacak durumda olunduğu halde hiçbir şey yapmamanın adına kader deyip geçiştirmenin ne izahı var, ne özrü, ne de affı!

2020 yılıyla birlikte, Türkiye sallanmaya başladı.

Manisa- Akhisar, Manisa Kırkağaç, İstanbul-Silivri, Elazığ ve Malatya, Ankara, Muğla- Marmaris Ocak ayının depremle sallanan merkezleri oldu.

Elazığ depremi 41 insanı bu hayattan kopardı aldı.

Depremin yaşandığı diğer şehirlerimiz ve ilçelerimiz diken üstünde. Richter ölçeğine göre her biri 5 şiddetinde olan depremler ve artçıları ülkemizi beşik gibi sallamaya devam ediyor.

İnsanları deprem öldürmüyor, lakin sağlıksız, bir önceki depremin yorgunu, sıvanan, boyanan, alelusul tadilat ve tamirat yapılıp, oturma ruhsatı verilen binalar, siteler öldürüyor!

Hayatları sönenler, o binaların enkazları altından çıkarıldılar!

Bunu adı kader olabilir mi? Buna kader diyebilir miyiz? Buna desek, desek kadersizlik diyebiliriz!

Bir tarihte, Karadenizli bir Milletvekili, almış eline mikrofonu, sizin de bahtınıza, kaderinize ben düştüm demişti.

Bizim kaderimize deprem yıkımlarına davetiye çıkaran müteahhitler,

Gözünü kırpmadan ruhsat veren yetkililer,

Binaları güçlendirmek ellerindeyken görmezden gelen yöneticiler,

Yıkımlara da kader deyip geçen güvendiğimiz dağlara kar yağdıran insanlar mı düştü?

 

NE ZAMANDAN BERİ İHMALİN ADI KADER OLDU?

Bu kaderi bizlere hazırlayanların ne bu dünyada, ne öbür dünyada yatacak yerleri yok diye ağlayan insanların sesi duyulmayacak mı sanıyorsunuz?

Uyuyan fay hatlarıyla kuşatılan ve kuşatma altında bir manzaraya sahip olan ülkemizde, uyuyan güzeller uyanmaya başladılar.

Herkesin endişesi, bu uyanma zincirinin neyi ve neleri tetikleyebileceği!

Marmara depremi üzerinde tam 20 yıl geçti!

Biz bu 20 yılda çürük, hasarlı, yıkılmak üzere olan binalarımızı gözden geçirip, depremlere dayanıklı hale getirebildik mi?

Tedbir alamadığımızı, almadığımızı, kentsel dönüşümlerin durduğunu, kentsel dönüşümü dört gözle bekleyenlere sıra gelmediğini, yeni depremlerde yıkılan binaların söz verildiği halde destek verilmeyen, yıkılıp yeniden yapılmayan binalar olduğunu, patlayan kolonlarda, enkaza dönmek üzere olan ve yerle bir olan sitelerde ve binalarda görmeye başladık.

Bir önceki depremde oturulamaz denilen binaların, Rahmetli Necmettin Erbakan Hocanın deyimiyle, “Pansuman tebdir” denilen boya ve cilasının yenilenerek, oturma ruhsatlarının verilmesinden sonra, depremde yıkılarak foyaların ortaya çıkmasına da kader mi diyeceğiz?

Böyle kader olur mu? Bu ihmalin adına kader denebilir mi?

Hangi vicdan bu durumu kadere yıkıp, kaderi günah keçisi olarak gösterebilir?

 

RİSKLİ BİNA BİZDE DE ÇOK, TEDBİR İSE HAK GETİRE!

Bütün depremlerde yardıma koşan, en fazla yardımı yapmak için yarışan gani gönüllü Konya, depreme ne kadar hazır?

Bu soruyu kendimize neden sormuyoruz? Yoksa sormaktan korkuyor muyuz?

Şehrimizdeki yapıların, binaların depreme ne kadar dayanıklı olduğunu, hangi uyuyan fay hattı üzerinde bulunduğumuzu merak ettik mi?

Şehrimizde geçmişte, kolonları patlayan, güçlendirme yapılan, kolon kesme hadiselerinin var olduğu iddia edilen günler yaşandı. Riskli bina bizde de çok, tedbir ise hak getire!

Konya’da son yirmi yılda 4.5 şiddetinde ve artçısı 4 ve onun altında seyreden depremler yaşandı. Bu depremler, yapı denetimlerini, depreme dayanıklı binaların sayısını, güçlü bir depremde yerle bir olma riski olan bölgeleri ve mahalleleri gündeme getirmişti.

Şu anda yine gündemde! Ancak binaların güçlendirilmesi adına ne yapıldı, neler yapıldı soruları havada kalan sorular! Kentsel dönüşümler şehrimizde de durmuş vaziyette. Bu durumun kaderle bir alakası var mı? Allah korusun, öyle bir durumda kader diye, kadere sıkı sıkıya tutunacak ve yapışacak olanlar ise, daha şimdiden aramadığımız kadar çok!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR