KAYNAK MI DEĞER Mİ? - 2
“Günümüzde örgütlerin çalıştırdıkları işçilerin sağlık ve refahıyla yakından ilgilenmesi, 50 yıl öncesine kıyasla çok daha büyük önem taşıyor.” demiş ünlü pazarlama gurusu Peter Drucker.
Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde bu söylemin çok daha fazla önem kazandığını görüyoruz.
Geçen haftaki yazımda, işyerlerinde çalışanın, artık kaynak değil kıymet olarak ele alınmasının, kurumun markası ve piyasa değerini her zamankinden daha fazla büyüteceğinden kısaca bahsetmiştim. Özellikle son birkaç on yılda değişen iş yapış tarzı, “çalışanın” önemini fazlasıyla arttırdı. Aslında bunu sadece çalışan olarak değil, okulda eğitim alan bir öğrenci, çalışma hayatını bitirip emekli olmuş biri ve hatta evinde çalışan ev kadını olarak da ele alabiliriz. Hepsinin hayata kattığı değerler ciddi oranda olumlu yönde değişti. Artık insan kaynağının mahiyeti çok fazla değer kazandı.
İş dünyasında, yaşı müsait olanlar bilirler, önceleri sadece “ personel müdürlükleri” vardı. Bu bölümlerde çalışanların yaptığı tek iş; bordrolama, izin günleri ve mesai takibi gibi teknik işlerle uğraşmaktı. Personelden beklenen de sadece; tüm gün işini fabrikasyon usulü yapması ve verilen işi zamanında bitirmesiydi. İşçi, sadece mekanik çalışan insanlardan ibaretti. Çalışanın kendini gerçekleştirme, öğrenme ve hatta yükselme gibi idealleri yoktu. Sadece ay sonu alınacak maaş ve daha sonrası içinse emeklilik primlerini doldurabilmekti önemli olan.
Ama zaman içinde (nedenine teknoloji diyelim veya yaygın iletişim ağının sonucu) iş yapış tarzlarını hızla değişti. Artık çalışan daha farklı arayışların içine girdi. Örneğin ; yükselme-terfi imkânı, maaş dışındaki diğer sosyal imkânlar, emeklilik planına işverenin katkısı, çalışma koşulları, çalıştığı amirinin tavırları, manevi olarak yaptığı işten tatmin olma duygusu, iş-özel yaşam dengesi, çocuğuna verilen özel imkânlar, çalıştığı işyerinin markası, orada çalışmaktan, işyerinin adını söylemekten gurup duyup duymadığı, kendine sunulan servis , yemek, tatil hizmetleri ve hatta işyerinin diğer kurumlarla anlaşıp kendine indirim yaptırıp yapmadığı, işyerinin sosyal olarak çevre ve yardım kuruluşlarında aktif olup olmadığı, işyerindeki giyim kuralları ….gibi çalışma koşulları için fazlasıyla önem arz eder hale geldi.
Peki bu durumda işveren tavrı ne oldu?
Elbette değişen bu koşullarda çalışanın taleplerini göz ardı edemezdi kurumlar. İşini en iyi yapan, kaliteli, insan ve pazarlama odaklı çalışanı kendi bünyesinde çalıştırmak istiyorsa, kendini bu değişme uydurması gerekirdi ki zaman içinde tüm bu değişimler gerçekleşmeye başladı. Kurumun; ne kadar çok kaliteli çalışanı bünyesinde barındırırsa marka değeri ve itibarının da o oranda büyüdüğünü kabul etmesi gerekti.
Kurum itibarına ve buna paralel olarak insan kaynağına yatırım yapan şirketler, içinde bulunduğumuz büyük krizler gibi krizleri, daha rahat atlatmaktadır. Kriz dönemini hasarsız atlatmış şirket ise tüketici, paydaşlar ve finansörlerin gözünde itibarı daha da yükselmiş olarak çıkarlar. Bu da şirkete zaman içinde büyük bir rekabet avantajı sağlar.
Yani özetleyecek olursak; firmanın marka değerini artıran çalışanlarıdır, değeri artan firma krizden başarılı olarak çıkmaktadır. En basit formülü ile insan kaynağı eşittir güçlü markadır.
Kriz dönemlerinde panik halinde, genelde ilk çare olarak düşünülen, insan kaynağını azaltma yoluna giderek şirketler, yıllarca yatırım yaptıkları itibarlarına önemli bir ket vururlar.
Şu anda Hükümet tarafından, korona virüsünün çalışma hayatına etkisini azaltmak için önemli bir adım atıldı ve 3 ay süreyle işten çıkarılmalar yasaklandı. Ama daha sonrasında kurumlar çalışanları ile güçlü bir şekilde ayakta kalmak istiyorsa öngörülen bu 3 ayın sonunda da çalışanın yanında olması kendi itibarları açısından önem arz etmektedir. Elbette bu söylemler orta ve büyük, hatta ulusal değerde marka olmuş büyük kurumlar için daha geçerli ve gerçekçidir.
Unutulmamalıdır ki markalar çalışanların omuzlarında yükselir. Bir kurum çalışan temelini ne kadar sağlam tutarsa o kadar güçlü kılacaktır kendisini.
Bu konuda çok fazla şey söylenebilir. Şimdilik gelişmeleri, içinde bulunduğumuz kriz döneminde izlemeye devam etmekte fayda var.
Zor günlerin bir an önce geçmesi duasıyla, umudumuz ve sağlığımız daim olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.