Kimin Sorumluluğu?
Gündemin harareti malum. 301 madenci korkunç ihmaller yüzünden hayatını kaybetmiş. Geçen Çarşamba Meclis TV’de madenciliğin sorunları üzerine konuşuluyor. Ekrandaki görüntü, yüreğinde zerrece vicdan, ufacık bir haysiyet emaresi bulunan bir insanı dumura uğratacak cinsten: Genel Kurul salonu bomboş. Ceylan derisi koltuklarda in cin top oynuyor. Ülkem beni yine şaşırtmıyor.
Bizim gibi gerek sinai gerek ahlaki boyutta geri kalmış ülkelerde (istatistiki sonuçlara dayanarak rahatsızlık verici bir kolaylıkla söylenebilir) kendisinden hesap sorulmasından korkan ve gerçeklerle yüzleşmekten kaçan mesul erkler yüzünden elim hadiselere yol açan sebeplerin anlaşılması zaman alır. Sebepler tahrif edilmeden ortaya çıkarılabilmişse eğer, fail/ler birtakım cezai müeyyidelere çarptırılabilirler. Bu da çoğu zaman suçun en zayıf halka olana ihale edilmesi suretiyle gerçekleşir ve toplumu iki açıdan ikna etmekten uzaktır. Birincisi devleti koruma altına alan yaygın, devletçi zihnî algıyla ilgilidir. Bu nedenle devleti ve herhangi bir özel teşebbüsü birlikte bir facianın müsebbibi olarak gösterecek sebepler tespit edildiğinde işin ne noktaya varacağı, devleti her koşulda haklı gören refleksler devreye doğrudan girebildiği için, sezilebilmektedir. İkinci neden ise hukukidir. Bir hukuk insanı olmadığım için ahkam kesmem doğru olmaz, ancak ülkede yaşanan pek çok olay neticesinde hukuka duyulan saygının gerilediği açıktır. İnsanlar cezai müeyyidelerin caydırıcılığına inanmıyorlar.
Sorumluluğu paylaşmak acıları hafifletmeyecektir elbette. Cezaları da hafifletmemelidir (Gerçi elimizdeki kanunlar budur, denerek kimsenin savcılığa soyunmaması gerektiği söyleniyor). Ama ortalıkta sorumluluklarından kaçan birilerini görmek sadece ocağına ateş düşmüş vatandaşlarımızı değil, gözünün önünde olup biten her şeye şahit olan bütün vatandaşlarımızın acılarına acılar ekleyecek.
İslami duyarlığıyla öne çıkan bir sivil toplum teşkilatı olan Mazlumder, Soma faciasını bir “katliam” olarak değerlendirmiş, olayın “kâr hırsı” ve “denetim eksikliği”nden kaynaklandığına dikkat çekmiş. Kolay yoldan kâr hırsı işletmenin, denetim eksikliği ise siyasal erkin sorumluluğunda değerlendirilebilir. Fakat işin kolayını tercih etmede genellikle bir derinliğe nüfuz edememe sorunu açığa çıkar. Diğer taraftan siyasal erkin muhalefetten ayrı düşünülmesi kadar muhalefeti, ideolojik bir kapsama hapsetmek de sağlıksız bir tavırdır. Kendini hangi tarafla bütünleşik hissederse hissetsin insanda eleştirel bir ölçüt mutlaka olmalı.
Yukarıda sözünü ettiğim meclis manzarası ne demek istediğimi izah edebilir kısmen de olsa. Bana göre sorumluluk paylaşımı bu denli netlikte yapılamayacak kadar karmaşık bir ilişki var ortada. Herkes bir tutam tuz atmış ve hazmedilmesi mümkün olmayan bir şey çıkmış. Daha boğazdayken düğümlenen zehirli, acı bir lokma...
Hiçbir felaketi önleyemeyeceği ve felaketlerden doğan acıları telafi edemediği için de “Hepimiz sorumluyuz.” sözü bana çok değersiz geliyor. Belki teskin edici daha işlevsel bir klişe vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.