Erol Sunat

Erol Sunat

Kuyu Hikayesi

Kuyu Hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde bağlık bahçelik, içinden ırmaklar geçen, küçük göllerin var olduğu çok güzel bir şehir varmış.

Ferahlamak isteyen, huzur bulmak isteyen insanlar, o şehirde huzur bulurlar, moralleri düzelir, kendilerine gelir, ondan sonrada işlerine ve güçlerine bakarlarmış.

Hemen herkesin büyükçe bir bahçesi olunca, insanların en büyük neşesi de bahçeleriymiş.

Günün birinde, uzak diyarlardan gelen bir kervanla bir adam gelmiş şehre. Bedestende hatırı sayılır bir esnafa misafir olmuş.

Gel zaman git zaman, bu adam esnafın gölgesi gibi ondan ayrılmaz olmuş. Bedesten esnafı ve şehir merak etmişler. Bu yabancı, kimdir, nedir, necidir, ne iş yapar, neden hatırı sayılır esnaf onu yanından ayırmaz? Sorular uzayıp gidiyormuş.

Esnaf Bedestendeki dostlarını bir araya toplamış.  Demiş ki, bu arkadaş, su konusunda mahirdir. Nerede su var bilir. Nice çölde, nice kıraç topraklarda su buldu. Dünya kadar insanın hayır duasını aldı. Ona suyun piri derler!

Babası rahmetli babamın arkadaşıydı. Bizimde çocukluğumuz beraber geçti sayılır. Diyar diyar gezerken, yolu şehrimize düşmüş geldi beni buldu. Ben bir şey demeyeyim kendi anlatsın demiş!

Adam dostlar, yarenler demiş bana ister kuyucu deyin, ister sucu, ister su arayan adam. Hepsine eyvallah! Bağımda, bahçemde, tarlamda su yok, sulama imkanı yok diyen varsa, bakalım o dediği yere. Su varsa var derim, yoksa yok! Varsa şu kadar derinlerde diye de anlatırım.

Su bir bakarsınız az biraz kazmakla fışkırır, bazen yerin metrelerce altına gizlenir. Bulun beni der, naz yapar, onu hoyrat kullanan insanlardan kaçar. Yakalanmaz. Anlayacağınız suyunda bir dili vardır. Siz bana suyun dilinden anlayan adam da deyin ona da eyvallah. 

Bedesten Ağası, bu hoş bir hüner amma demiş, hüner lafla olursa, masala benzer. Laf biter hüner gider. Madem öyle, benim şehrin dışında kıraç bir arazim var. Dedemden miras. Yıllar var, ne giderim, ne gelirim. Orada su var mı, senin dediğin gibi nazlanıyor mu, kaçıyor mu, gizleniyor mu, göster hünerini de görelim.

Orada olanlar, eğer demişler. Ağamızın arazisinde su bulursan, bu şehirde sana iş çok!

Bedesten Ağası, bak arkadaş demiş, sen suyu ararken, yanında olacağız, ne yapıyorsun göreceğiz!

Suyun dilinden anlayan adam, bu iş demiş bir sanat değildir. Bu iş gönül işidir. Hissedeceksiniz. Su bulmak kalple alakalı bir konu. Yoksa su kuyusunu birçok insan kazabilirde, yapabilirde.

Bu bir meslek değil, bir yerde “hissikablelvuku”, hani altıncı his falan derler ya, öyle bir şey.

Bedesten Ağası hele bir görelim şu hünerini demiş, işin öteki tarafına da sonra karar veririz.

Suyu arayan adamla birlikte Bedesten Ağası ve birçok meraklı insan, hatta Vali Paşa da dahil olmak üzere şehrin erkanı da, varmışlar o kıraç araziye…

Adam kimse ses çıkarmasın demiş. Elinde ince bir dalla, yummuş gözlerini, başlamış yürümeye. Bir on dakika kadar dolaşmış sonunda bir yerde durmuş.

Bedesten Ağası, yok canım demiş, burada su falan ne arar, dönmüş Vali Paşaya, Paşam demiş, ben yıllar önce böyle su arayan, suyu anında bulurum diyen kaç kişi getirdim bu araziye, kaç yeri kazdılarsa, su falan bulamadılar. Bunu gözüm tutmadı. Ağzı iyi laf yapıyor lakin, bir şeyler diyeceğim, yanınızda terbiyem müsaade etmiyor.

Esnaf, ummadığın taş baş yarar ağam demiş, durduğu noktaya iyi bak, seni çağırıyor, orada su bulmuş olabilir.

Suyu arayan adam, işte burası demiş, şöyle 25-30 metre kazılması icap eder. Ben buraya gelirken, adamlarımla beraber geldim. Bana bir hafta-on gün kadar müsaade edin, eğer buradan su çıkmazsa, size söz, bu şehirden sessiz sedasız çekip gideceğim, ne kadar zarar açtıysam da onu Ağama ödeyeceğim.

Bedesten Ağası, olmaz ya demiş, su bulursan sana yüz altın. Bulamadın sen bana vereceksin yüz altını, anlaştık mı?

Suyu arayan adam, tamam demiş, anlaştık, ben böyle çok iddialara girdim. Şehirdeki insanlar, garip sucu demişler, Bedesten Ağasının o arazisinde su ne arar, ağa daha önceki sucularla da çok iddiaya girdi, yüzlerce altın kazandı, yazık olacak sucuya…

Suyu arayan adam, hissettiği yere adamlarıyla birlikte vurmuş kazmayı.

Üç gün geçmiş, beş gün geçmiş, on gün geçmiş. On beşinci gün gelmiş çatmış. Şehrin insanları dahi üzülür olmuşlar sucu dedikleri adama ve adamlarına.

On altıncı gün Bedesten Ağası kalabalık bir insanla gelmiş kuyunun başına, az atıp, savurmadın demiş, yok hissikablelvuku imiş, yok, hismiş, yok kalpmiş, hani su sucu, hani sen suların dilinden anlardın ya…Ver şu yüz altını mı demiş! Ve başlamış kahkaha atmaya…

Suyu arayan adam sessiz ol demiş, sesini çıkarma, herkes sessiz olsun, geliyor!

Bedesten Ağası o gelen benim altınların sesi olmasın demiş, ver şu yüz altınımı, sende tasını tarağını topla, git sahtekârlığını başka şehirlerde yap.

Sessiz ol demiş sucu, sana sessiz ol dedim be adam!

Kuyu içinden bir gümbürtü kopmuş ve bir anda sular fışkırmış kuyudan, Bedesten Ağası sırılsıklam olmuş, yanındakilerde…   

Merak edenler, koşup gelmişler. Kimse gözlerine inanamıyormuş.

Bedesten Ağası, bu nasıl bir iş demiş. Bunun bir sırrı olmalı. Bu işin sırrını bana öğret sana bin altın. Suyu arayan adam, bu işin sırrı kalple alakalı ağam demiş. Allah vergisidir. Nasip işidir. Meslek yada sanat değildir.

Yok demiş Ağa, bu işin içinde bir iş olmalı, o elindeki dal neydi öyle. Dalda bir şey yok demiş suyu arayan adam, ne dalda bir keramet var, ne ben aciz de.

Su nimettir. Su bulduğum diyarlarda insanların sevinci, duası, boynuma sarılması, sevinçten ağlaması bana yetip artıyor. Her şey para değil, her şey ticaret değil! 

Bedesten Ağası, al şu yüz altını demiş,  sonrada ne yapacaksın bu altınları deyince, suyu arayan adam adamlarından birini çağırmış. Al şu altınları demiş, aranızda bölüşün. Allah sizlerden razı olsun.

Bedesten Ağası, suyu sen buldun, kuyuyu bunlar kazdı, olurda böyle bonkörlük olmaz demiş, birer altın bilemedin ikişer altın vereydin, savaydın başından. Sen ne kazanırsın, ne yer ne içersin?

Suyu arayan adam, rahmetli babamdan demiş, bana çok mülk kaldı, çok altın kaldı, ihtiyacım yok. Suyun duası bana, kazancı yanımdaki çalışanlara. Ben paylaşmayı ve bölüşmeyi severim. Bu insanları temiz kalpli, vicdanlı, merhametli insanlar arasından seçtim. Benden ayrılmazlar, benimle diyar diyar gezerler, hayat olan suyu onlarla birlikte getiririz, buluruz, ararız. Senin arazide su bulduğumuzda sen hariç herkes sevindi ağam. Senin üzüntün yoksa altın mıydı?  İddiaya ben girmedim, konuyu sen açtın, ben de kabul ettim.

Sonrada bak ağam demiş, senin arazinden çıkan suyun altında büyük bir yeraltı nehri var. Öyle ki bu su bitecek, tükenecek bir su değil, bana izin ver, kanallar açayım, havuzlar yapayım, senin yanındaki arazilerde bu sudan istifade etsin. Hatta arazine ağaç dikelim, arazin canlansın, hayat bulsun. Bedesten Ağası, kibirli ve mağrur da biriymiş. Yok öyle demiş. Senin işin bitti sucu demiş, ben o suyu öyle bedavaya vermem. Bu dediklerini yaptırırım lakin sana değil. Herkes verir parasını sular tarlasını. Su benim, kuyu benim. Su buldun mu buldun. Var git yoluna…Başka kuyu kazdıracak olanlar varsa o da onların bileceği iş demiş terk etmiş bulunduğu meclisi.

Suyu arayan adam şehirde, isteği olanlara su bulmuş, kuyular açmış. Bir yıl kadar geçmiş. Bedesten Ağası, arazisine kanallar, havuzlar yaptırmış, suyu yüksek fiyatlara satmaya başlamış. İnsanlar şikayet edince de, su benim, kanal benim, havuz benim, almak isteyen altın verecek altın diyormuş.

Bir gün kuyunun başına gelmiş. Kuyu demiş, sen beni ihya ettin, ihya. Altınlarımı koyacak yer bulamadım. Kim bilir bana daha ne kadar kazandıracaksın diye ellerini ovuştururken, dengesini kaybetmiş, düşmüş kuyunun içine. Ölüsünü bulan da olmamış, gören de.

Kuyunun başında altın kakmalı asasını bulmuşlar. Büyük oğlu, bundan böyle demiş, bu su isteyene bedava. Babama hayır etmedi, bize de etmez, hiç değilse insanların hayır duasını almak nasip olsun.

Şehir şehre, Suyu arayan adam suyu arayan adama, Esnaf esnafa, Bedesten Ağası Bedesten Ağasına, arazi araziye, kuyu kuyuya, ahali ahaliye, evlat evlada benzer.,  

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR