Erimeyecek mi aramızdaki buzlar?
Bahardan soğuduk…Soğuktan soğuduk…Kendimizden soğuduk…Hayattan soğuduk…
Yetmedi birbirimizden soğuduk…Antarktika’nın buzullarına dönmeye başladık.
Erimeyecek mi aramızdaki buzlar? Çözülmeyecek mi?
Bu coğrafya Anadolu…Fırtınalara açık, herkesin gözünün üstünde olduğu, elinden avucundan kaçıranın üzerine hayal kurduğu, oyunlar oynadığı Anadolu…
Vatanımız…Toprağımız…Mührümüzü bastığımız, adımızı kazıdığımız, baharına, yazına, kışına, son baharına âşık olduğumuz Türkiye’mizin üzerinde kurulu olduğu Anadolu…Sen ki sevgi dolu…
Türk’ün yolu…
Eli kolu…
Kalbi, ruhu, her şeyi…
Bu coğrafyada bir tek birbirimize küsemeyiz biz…
Bir olmaktan, birlik olmaktan, beraber olmaktan başka bir çaremiz yok…
Küsünce böyle oluyor işte…
Cenazelerde bir araya gelmek yakışmıyor bize…
Çekişmekten, birbirimize girmekten, sataşmaktan, bölünmekten, parçalanmaktan…
Barışmayı unuttuk…
Konuşmayı unuttuk…
Selam sabahı unuttuk…
Hatır gönül denen o güzel hasleti unuttuk…
Kendimizi unuttuk, kendimizi…
Hatırlarsanız, “Bir Nisan” da dahi gülemedik…Üstelik bayramdı da…
O gün gülemedik, soğuk bir Nisan bizi bekliyormuş meğer…
*****
Biz soğuk…Nisan soğuk…Dünya soğuk…Son doksan yılın en soğuk Nisan ayı…
Nisan ve soğuk olurdu amma nisan ve kar yan yana pek gelmezdi.
Aşığın dediği gibi, baharı görmeden yaz geldi geçti diyeceğiz galiba…
Soğukluk yüzümüze yansıdı, içimize işledi.
Bir bahar mevsiminin tam ortasında, çiçekler dondu, kuşlar dondu. Bizim sevgimiz dondu, birbirimize olan saygımız dondu.
Bu buz gibi olan atmosferin kime iyi geleceği ise meçhul…
Bu girdap bazılarına göre kapıldığımız anafor baharı kışa döndürdü.
Ve bahar birdenbire döndü arkasını gitti.
Aslında küstü bahar…
Anlayan için bu küsmenin içinde yok, yok…
Baharın küstüğü yerde, çiçeklerin gülümsemelerinin donduğu yerde, insanların da gülücüklerinin donduğunun ne kadar farkındayız?
Baharın gülleri, leylakları, laleleri de küskün mü açsın?
Ben küskünüm feleğe demek az geliyor az…
Felek ne zaman yanımızda oldu ki, diyenlere de verecek bir cevabımız inanın yok…
*****
Nisanın ortasında kalakaldık…
Mevsim ilkbahar mı, kışla bahar arası tarifi zor, anlatması, yorumlaması garip bir hal mi?
Bilemedik…
Kimsenin kimseyi dinlemediği bir iklim…Görmediği, görmek istemediği, duymak istemediği bir manzara…
Böyle bir manzara da çiçekler açsa ne, kuşlar cıvıldasa ne?
Biz soğuk…Nisan soğuk…Karamsarlık sis misali sarmış her yeri…
Hani kör duman derler ya…
Selam vermeyi unuttuk…Selam almayı da…
Bu kadar mı vazgeçtik kendimizden, birbirimizden?
Vazgeçmek kopmak demek…Evli evine, köylü köyüne, yolcu yoluna demek…
“Böyle değildik, bize ne oldu, ağla gözlerim” diyor ya o şarkıda…
Ağlayanlar çoğaldı her bir köşede…
Ağlayana, sızlayana bakan yok…
Rahmetli Erkin Koray, “Alemin keyfi yerinde…” demişti, “Fesuphanallah” şarkısında.
Alemin değil, her birimizin, hepimizin keyfi yerinde olmalıydı…Ne kahretmeliydik hayata…
Ne efkârlı günlerimiz de gelip geçmeliydi, Ramazan, bayram ve bahar ayının o ilk günleri…
*****
Ne halde miyiz?
Suskunluk bir cevapsa şayet…Elimizi tutan eller kayıp… Yanı başımızdan ayrılmayanlar kayıp… Bizi dinleyenler, anlayanlar kayıp…
Bir ıssızlığın tam ortasında kalakaldığımızı sizde fark ediyorsunuz değil mi?
Bazıları olur böyle şeyler diyor…
Olmazdı böyle şeyler…Olmamalıydı…Yaşanmamalıydı…
Biz kendi halimizde, kendi yağı tuzuyla kavrulan, kimseyle kavga etmeyen, sürtüşmeyen, fakirsek de mutlu olabilen insanlardık.
Ne oldu bize?
Ne o eski hısım akraba kaldı?
Ne o dost ve arkadaşlarımız…
Ne de kardeşlerimiz…
El gibiler…
Nisan ayı gibi soğuk her biri…Gül bahçesine girseler, çiçek tarlasından geçseler yüzleri gülmez hiçbirinin.
Bu soğukluk neden mi?
Kimi gururdan…Kimi kibirden…Kimi mağrurluktan…
Oysa pandemiden bu yana neleri ve kimleri kaybetmedik ki…Son beş yıla, geri dönüşlerle bakmakta ve hatırlamakta yarar var…Bazılarımıza göre ne kadar iyi insan varsa geçip gittiler bu hayattan. Virüs toparlayıp götürdü hepsini.
Geriye yüzüne nisan soğuğu vurmuşlar kaldı. Barıştan habersiz…Gülmekten habersiz…Yüz güldürmekten habersiz…Kendinden başkasını düşünmeyen, egoist…
*****
Nisan yılın dördüncü ayı…
Laflar soğuk…
Geçim derdi ayyuka çıkmış…
Çarşı Pazar uçmuş…
Marketlerin güncelleme yapmaktan elleri yorulmuş…
Olan biten, yaşanan ne varsa, hasılı içinde bulunduğumuz hal ve ahval, fakir fukaraya, emekliye, asgari ücretliye, işsize, gençlere fena dokunmuş…
Yaygara, umursamazlık, var olanı, yaşananı görmezlik, duymazlık baş köşeye kurulmuş…
Gönül umduğuna küser denmiş…
Gönlümüzden geçen bu değildi diyen, o gönülden geçen, anladık ki, bir garip gönül çelen…
Dün çelmişti, çalmıştı kalbimizi, bugün çıksın da sokağa görsün, yok yoksun, hayattan bezmiş, tükenmiş ve bitmiş halimizi…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.