NEYİ ARIYORSAK…
Dünyanın sana göz kırpmasına, nefsi arzularının seni azdırmasına izin verme. Dünyanın tüm güzellikleri, senin nefsinin azmasına, seni yoldan çıkartmaya meyleder. Bu meyletmek öyle bir hal alır ki, seni yaratılış gayenden uzaklaştırır, seni Rabbine olan itaatinden alıkoymaya çalışır. Bu âlem de sen neye talipsen onu yaşarsın.
Eğer yerinde durmayan, her dönüşü farklı yaşantılar ve kandırmacalar la dolu bu âlemin peşinden koşarsan, varoluşunun yegâne sahibi olan Allah aşkını ve O’na olması gereken kulluğunu unutur, O’na olacak ilahi aşkı ıskalarsın. Sana lazım olan gelip geçici heveslerle dolu aşklar değil, sonsuzluk âleminin sahibi olan Allah’a olan iman aşkıdır. Bırak dünya kendi ekseninde dönsün, ne kadar çabalasan da sen yetişemeyeceksin ona, ama sen bir gün O’na döneceğini, kaçınılmaz sonunun olduğunu sakın unutma!..
Hani çok sert geçen bir kışın sonucunda bahara hazırlıklar olur, baharın habercileri cemreler düşer ya, havaya, toprağa suya. Ve baharın habercisi olarak bizleri müjdelerler. Çiçekler sabırsızlıkla beklemektedir, hayata merhaba diyecekleri, gelişleriyle hayat bulacakları ve güzelliklerini sunacakları bu cemreleri. Hep bir evre geçmektedir sonuca varmak için. Bunların hepsi sabırla olmaktadır.
İnsan hayatı da böyle değil midir?
Birinci aşamada yaratılan ruhların havaya düşen cemre gibi var olmasının ardında ki ilahi kudretin, “es Sabır” ismi şerifinin tecellisiyle, vakti gelince ruhunun yeryüzüne indirilerek bir bedende hayat bulması, doğumunla da, ikinci cemrenin suya düşmesi gibi bu âleme gelmen değil midir? Ve toprağa düşen cemre misali, mutlak kaçınılmaz son olan, yaşadığımızı ve sonsuz olduğumuzu zannettiğimiz bu âlemden, gerçek hayatın kucağına, son cemrenin toprağa düştüğü gibi geldiğimiz yere dönüşümüz, ölümle gerçek sahibimize yol almamız, vuslatımız, gerçek hayata ermemiz anlamına gelmiyor mu?
Kâinatta ki, görünen görünmeyen, sırrına erdiğimiz veya eremediğimiz her şey, aslını yaşatmaktadır. Sistem bir birine bağlı kusursuzca işlemekte, sabrın tecellisi meydana çıkmaktadır. Aldığımız nefesin verme süresi bile bir sabırdır. Beklediğine erişmen için geçen süre sabırdır. Şükrünü eda edeceğin her şey sana sabretmen gerektiğini göstermektedir.
Sabrın varsa sıkıntılarla yaşadığın hayat da, bu sıkıntıların vermiş olduğu derslerle yaşadığımız el- Hafıd (Yukardan aşağıya indiren alçaltan) olan Rabbimizin ismi şerifinin tecellisiyle düşüşler yaşanır, bu düşüşlerden sabırla çok dersler elde edilir. Gücümüzün neye yettiği ve ne kadarına güç getirdiğimizin farkına varırız. Ve üzerimize tecelli eden ilahi kudretin, hayatımızın her noktasında aktif olduğunu görürüz. Neyi yaşıyorum, neyi görmem gerekir ve neyi ne derecede bilmem gerekir diye düşünürüz. Bizim düşüncelerimiz, ulaşma noktasında Allah’ın ismi şerifleriyle yön bulduğumuzu gösterir. Allah hiçbir bir durumda bizleri yalnız bırakmıyor hep bir kontrol halinde olduğumuzu, düştüğümüz zamanda bize tekrar yardım edip yine ismi şerifinin tecellisiyle bizleri düştüğümüz yerden, er- Râfi (Yukarı kaldıran, yükselten) ismi şerifinin tecellisini ortaya çıkartıp, düşkünlüğümüzü giderip, bizi selamete kavuşturuyor. Hiç idrak etmiyor, sanki her şeyin kendi kendine oluştuğunu zannediyoruz. Sürekli, üzerimize tecelli eden bu ismi şeriflerden ve Allah’ın kudretinden bihaber olarak yaşıyoruz.
Aslında biz neyi arıyorsak, Rabbim bizlere onu gösteriyor. Elinden tutup bak gör demiyor. Sana tecellileriyle inancını tazelemen için sebepler yaratıyor. Sen tâbi olsan da, olmasan da, bunları görmeni ve itaat ederek yapmanı, yaptıklarınla da ne olduğunu ortaya koyarken, kulluğunun gerektiği itaatle ne kadar insan ve kul olduğunu ortaya çıkartıyor.
İşte neye layıksan, neyi istersen sana O ismi şerifini tecelli ettiriyor ve o oluyorsun. Yeter ki kalbini rahatlat, yeter ki sabret.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.