Ön Teker Nerden Giderse…
Bırakalım seçim çalışmalarını bir kenara, kendi mecrasında aşinası olduğumuz o bildik usullerle yapılmaya devam etsin.
Biz gelelim asıl meseleye siyasetin ateşi yükseliyor gerginlik artıyor, tansiyon tavan yapıyor.
17 Aralık depremi ve artçıları tutuklamaları, tayin ve atamaları, pusuydu, komploydu, pareleldi, derindi tartışmaları, tapeleri, ses kayıtları, kirli ilişkilerle ilgili iddiaları, parlamentoya yansıyan atışmaları, sataşmaları, küfürleri, tekmeleri, yumrukları velhasılı demokrasi adına yüz kızartıcı manzaraları.
İçimizi dışımıza çıkartan televizyon programları, gazete manşetleri sanki Alfred HİTCHCOCK’un korku filmlerini aratmayan cinsten bir şey;
NE OLUYORUZ EY MİLLET?
NE OLUYORUZ SAYIN VEKİLLER?
LÜTFEN KENDİMİZE GELELİM!
Yüz yıllarca mücadele ederek kazandığımız demokrasimize olan milletimizin inancını, yüce parlamentoya olan güvenimizi sarsmaya, kimin ne hakkı var!
Attığınız tekmeleri, ettiğiniz küfürleri demokrasimizin mabedi olarak kabul ettiğimiz Türkiye Büyük Millet Meclis’ine karşı yaptığınızın, bir bakıma kendi ayağınıza kurşun sıktığınızın farkında mısınız? Nerde o yeminler? Hani nerde verdiğiniz o sözler? Bu sevgisizlik, bu kin, bu nefret niye?
Çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun meydana getireceği bu erozyonun, demokrasi tarlasını kuraklaştırıp çoraklaştıracağından haberiniz var mı?
Bu karamsar tablodan çıkmanın, huzura kavuşmanın yolu, hukukun üstünlüğüne inanmak, herkesin eteğindeki taşları döküp; “TEMİZ TOPLUM, TEMİZ SİYASET” ilkesinde birleşerek iktidarı ve muhalefetiyle el ele verip, hoşgörüyle birbirine tahammül ederek, bir arada yaşam sevincine ortak olmaktır.
Sevgi üzerine Koca Yunus;
“Ben kavga için gelmedim bu Dünya’ya
Benim işim sevi için
Sevelim sevilelim..
Bu Dünya bize kalmaz!” dememiş mi!
Bir başka deyişte ise atalarımız;
“ELİNE, BELİNE, DİLİNE SAHİP OL!” derken acaba ne demek istediler hiç düşündünüz mü?
Kıssadan hisse;
Yunanlı filezof Eros’a sormuşlar;
Üstad sen en çok hangi yemeği seversin, demişler.
Kendisi de-DİL yemeğini çok severim, demiş.
“Baklavalar, börekler, çörekler, kebaplar dururken bunları bir kenara bırakıp niye DİL yemeğini çok seversin?” diye merak etmişler.
O da; “Gönüller, kalpler DİL’le fethedilir. Şarkılar, türküler, serenatlar DİL ile icra edilir. Ölümsüz aşklar, sevgiler hepsi DİL’in ürünüdür. DİL’den daha güzel ne olabilir ki” demiş.
Bu defada büyük filozofa, “Neyi sevdiğini öğrendik bir de hangi yemeği sevmezsin onu söyle?” demişler.
Eros bu soruya da aynı cevabı vererek, “DİL yemeğini hiç sevmem” demiş.
Soruyu soranlar büyük şaşkınlık içerisinde;
“Nasıl oluyor da aynı şeyi hem seviyor, hem de sevmiyorsun?” demişler.
Cevap olarak;
“DİL bütün kötülüklerin anasıdır. DİL yarasına çare bulunmaz, kalpler onunla kırılır, küfürler, hakaretler onunla yapılır, bu yüzdendir ki DİL yemeğini hiç sevmem” demiş.
İbret alınacak bu tarihi hikayeden de anlaşılacağı üzere DİL’imizin kıymetini bilelim. Başta yüce meclisin değerli üyeleri olmak üzere DİL’imizin akortuyla oynamayalım, ayarını bozmayalım.
Zira, “ÖN TEKER NERDEN GİDERSE ARKA TEKER ORDAN GİDER” misali aziz milletimize örnek olalım.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.